Bak şimdilerde neler ile dile gelir, nelere gider düş misali; bir varsın bir yoksun, başka mekânların içinde merhaba diyerek…
Artık gülümsemek olsun hep sevincin tekabül ettiği zamanları düşlerken ve akışına bırakılan bugün artık gelişigüzel olsun diyerek…
Hayata anlam katıp, pekiştiren en güzel bir sözcük gibi kısa ve öz anlatılan bir hikâye misali ve bazen duraksayan hayatın içinden gibi hep yola koyulur…
Ey güneş, ardı arkası gelen gündüz, karanlığa eşdeğer yalnızlık ve sevginin kol gezdiği aşk diyarı ne sevgisizlikten çekilen ızdırap ne de sevgilinin yokluğu…
Farklı iklimlerin sağanağı gibi, hep aynı duyguyu yaşarken ve duygu seli misali hayata hep bir yön veren en büyük yağmur ve sele kapılmak gibi içinden kopan parçaları tamir ederken, başka bir yerden vurulmak, düşlediğin yerden devam etmek en güzel bir üslup ile dile getirmek…
Yağmur misali kara ve çorak toprağı okşar gibi tüm canlıları sevince boğan en güzel bir his gibi…
Yağmur ve sağanağında sele bırakan rahmet ve güneşin ziyasına ihtiyaç duyduğun en büyük zaman ve sabah ile anılan en erken vakit hep dile aşına bir halin zaman aşımı gibi unutulmuşluğun bir diğer yüzü derken...
Belki hatırlanmak dersin adına fısıldayıp söylediğin şarkılar gibiyim, hep zamanı geride bırakan başka bir zaman gibiyim, aslında çaresizliğini bile dile getiremeyen ben gibiyim, bak şimdi şu cümleye nasıl da koyuyor içinden çıkılmaz girdaba; ey güneşi karanlığa bağışlayan güneşin Rabbi bizi de unutma yüreği temiz bir ruhla şad eyle ve güneşleri hep baki kıl üzerimizde. Varlığı bir kılan ve delalet ten şahadete erdiren bir cümle gibiyim, aslında beni bırak halen önceki zaman gibiyim, yokluğunun çok öncesinde yaşayan bir can gibiyim ve yüreği ayakta tutan damardaki kan gibiyim, yokluğun da hep kirlenen... Beni unuttu sanma her vakit hayalinde dolaşan bir an gibiyim hiç unutulmayan