'Fırçalarla özgürlüğü tuvale döküyor'
'Fırçalarla özgürlüğü tuvale döküyor'
Ömrünün 20 yılı beton duvarların arasında geçen Ressam Ahmet Kılıç (43), müebbet hapis cezasına inat, renkler ve fırçalarla özgürlüğü tuvale döküyor. Kılıç, resimlerine yoksun bırakıldıklarını yansıtıyor.
* Resim sizin için ne ifade ediyor?
Biliyorsunuz yaşamda insanlar, kendi kabiliyet ve zihinsel varoluşlarını gerçekleştirebildiği oranda vardırlar ve özgürdürler. Resim benim için böyle bir alan. Yani kendimi var ettiğim, dile getirdiğim bir alan.
* İnsanlarla bir iletişim aracı olarak da değerlendirebilir miyiz resmi?
Evet iletişim olarak da değerlendirilebilir. Fakat sadece diğer insanlarla değil. İnsan doğayla, evrenle doğru bir iletişim kurabilirse hayat denilen o efsunlu alan anlamlı olabilir. İşin ilginç yanı şudur ki; resim ilk insanın da iletişim ve hayata anlam verme diliyle; aradan geçen bunca zamandan sonra aslında halen özünden bir şey kaybetmiş değil. Aksine daha bir anlam kazandı.
* Uzun yıllar devam eden zindan yaşamınız bir anlamda toplumdan tecridi de ifade eder. Bu durum tuvalle aranızda nasıl bir diyaloga vesile oluyor? Örneğin bir manzara resmi yaparken neler hissediyorsunuz?
Doğru. Zindan, tutsak kişiyle dışarıdaki dünya arasına kalın duvarların örüldüğü bir alan. Duvarı, bir nevi doğanın ve insanların gelip çarptığı bir ayı olarak da imgeleştirebiliriz. Eskiden bana kocaman bir gömüt gibi görünürdü; ama şimdi hayatı ne pahasına olursa olsun yaratmamız gereken bir alan olarak da görüyorum. Zindan sadece doğadan ve toplumdan soyutlamıyor. Aynı zamanda sosyal yaşamı da en azami düzeye çekerek insanları kendi iç dünyalarında boğmaya ve o derin dehlizlerde içe kapanık bir insan tipi oluşturmaya çalışıyor. İşte burada tuvalle ilişkim başlıyor. Tuval özlem ve hasret çektiğim ve aramıza duvarlar, tel örgüler konularak iletişimin kesildiği o dünyayla bir nevi iletişim kurmamı sağlıyor. Yani madem toplum ve doğayla ilişkilenmemi engelliyorsunuz o zaman ben onları inadına buraya getireceğim. Ben gidemiyorsam onları getiririm tarzındaki bir cevaptır tuvale yansıttıklarım. Bu yüzden tuvale genelde yoksun bırakıldıklarımı yansıtıyorum. Doğanın her halini özellikle gün doğumu ve gün batımı, ağaçları, gürül gürül akan şelaleleri, rengarenk çiçekleri ve insanı alıp götüren yeşillikleri yansıtıyorum. Zaten hayvanlar doğanın bir parçası onlarsız doğa olmaz. Tuvallerimde yaşadığım toplumun insanlarını da görürsünüz. En çok da çocuklar ve kadınlar. Halkımın yoksul çocukları umutla gülen çocuklar. Umutla gülen çocuklar… Ve tabi tüm bunlar zindanda oluşturulmaya çalışılan insan tipine dönüşmemeye karşı açılan bir savaştır bir anlamda…
* Yani resim sevdanız, dört duvar arasında ruhun daralması kasvete bürünmesi vb. sıkıntılardan kurtulmak için bir çıkış yolu olduğu da söylenebilinir mi?
Elbette söylenebilir; ancak eksik kalır. Resim benim için sadece bir çıkış yolu ya da yoksunluktan dolayı kaçıp sığındığım bir liman değil. Bunlardan da bir parça olsa bile bir yaratım alanı olarak görüyorum.
* Özgürlük uğruna mücadele ederken, özgürlükten ömür boyu men eden bir ceza aldınız, uzun esaret yıllarından sonra bugün size özgürlüğün resmini çizin dense ne çizerdiniz?
Evet özgürlük uğruna mücadele ederken esareti yaşadım. Ama bu ömür boyu özgürlükten olma gibi gelmiyor bana. Çünkü özgürlüğü alınıp verilecek bir şey gibi görmedim. Yıllar önce bir kitap okumuştum. 18. yüzyılda bir şatodaki esire arkadaşı söyle diyordu: "Artık anlamış olmalısın, maddi olarak sahip oldukların elinden alınabilir. Ama kimse düşünce ve vicdanını sen vermedikçe alamaz." İçimde var olan; ancak sözcüklere dökemediğim özgürlük tasavvurunu dillendiriyordu bu söz. "İçerisi" ve "dışarısı" ikilemi özgürlüğü pek tarif edemiyor olsa gerek. Kuşkusuz ki esaret demek özgürlük imkanlarımın kısıtlanması demek; ama buna özgürlükten men edilmek denilemez.
Özgürlüğün resmine gelince; sonsuz gökyüzünde bir bulut yetiyordu, belirsiz rüzgar, masmavi semada uçan bir kuş, uçsuz bucaksız bir doğada koşan bir çocuk geliyor aklıma. En azından özgürlüğün resmine yakın duruyor bunlar. Bunları çizerdim herhalde. DİHA