Yüksekova Güncel

Açlık grevi tanıkları anlattı

Güncel

Türkiye'de cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluğa karşı 8 Nisan 1950'de şair Nazım Hikmet ile başlayan, Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile devam eden, Hayri Durmuş ve Kemal Pirlerin eylemi ile kitleselleşen açlık grevleri, yeni bir aşamada devam ediyor.

 Önceki açlık grevlerine giren tutsaklar cezaevlerinin koşullarının düzeltilmesini isterken, 12 Eylül'de PKK'li ve PAJK'lı tutsakların başlattığı eylemin temel talepleri ise yıllardır kanayan yara olan Kürt sorununun çözümünü esas alıyor. Tek tip elbise, insanlık dışı uygulamalar, işkence ve F tipi cezaevlerine karşı başlatılan açlık grevleri ve ölüm oruçlarında onlarca tutsak yaşamını yitirirken, şimdi aynı endişeler PKK'li ve PAJK'lı tutsakların başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi için yaşanıyor. Ölümlerin yaşandığı grevlere girenler, ölümlerin olmaması için bir an önce harekete geçilmesi çağrısında bulundu.

 

 

Türkiye'de her dönem cezaevlerinde artan insanlık dışı muamelelerden ötürü tutsaklar bedenlerini ölüme yatırarak varolan hukuksuzluklara karşı direnmeye ve seslerini duyurmaya çalıştı. Türkiye'deki açlık grevlerinin tarihi şair Nazım Hikmet ile 8 Nisan 1950 yılında başladı; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile devam etti. Deniz, Yusuf ve Hüsyein, idam edilmeden önce Nisan 1972 tarihinde Mamak Askeri Cezaevi'nde 12 günlük açlık grevi başlattı. Kritik süreçlerde cezaevlerinde işkencelerin ve insanlık dışı muamelelerin artmasıyla açlık grevleri de yaygınlaşarak devam etti. Çeşitli dönemlerde açlık grevi eylemleri yapılmasına rağmen ilk ölümler 12 Eylül darbesi sonrasında başlatılan ölüm orucu eylemleri ile yaşandı. Diyarbakır Cezaevi'nde onur kırıcı muamelelerin artmasıyla 14 Temmuz 1982 tarihinde ölüm orucuna giren PKK'nin öncü kadrolarından Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek ve Kemal Pir, yaşamını yitirdi.

 

İkinci büyük açlık grevi ise iki yıl sonra 11 Nisan 1984 yılında Devrimci Sol ve TİKB gruplarının tek tip kıyafete ve işkencelere karşı Metris, Mamak ve Diyarbakır cezaevlerinde açlık grevine girmesiyle oldu. 400 kişinin katıldığı açlık grevinin 45'inci gününde ölümler başladı ve 6 kişi yaşamını yitirdi.

 

Çok geç olmuştu

 

1996 yıllarına gelindiğinde ise dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar tarafından çıkarılan cezaevleriyle ilgili Mayıs Genelgesi cezaevlerinde açlık grevlerinin başlamasına neden oldu. Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde PKK'li tutsaklar tarafından başlatılan açlık grevinde 43 cezaevinden toplam 2 bin 174 tutsak katıldı. 355 tutsak da ölüm orucuna girdi. Mehmet Ağar'ın istifasından sonra yerine gelen Şevket Kazan bu genelgeyi iptal etti; ama 60'ıncı günleri bulan eylem sonucunda 12 tutsak yaşamını yitirdi. En son ise 20 Ekim 2000 tarihinde F Tipi cezaevlerine karşı Türkiye geneli açlık grevleri başlatıldı. Temel talepler ise F tipi cezaevlerinin kapatılması, Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılmasıydı. 816 tutsağın başlattığı açlık grevi yaklaşık bir ay sonra ölüm orucuna döndü. 48 kişi cezaevinde, 13 kişi tahliye olduktan sonra ve 7 kişi destekçi ailelerden olmak üzere toplam 68 kişi yaşamını yitirdi.

 

'40'ıncı günlerden sonra ölüm haberleri geldi'

 

Geçmişte bunlar yaşanırken, geçmiş deneyimler, 45 gündür devam eden açlık grevlerinde ölüm endişesi yaratıyor. Kritik süreçlerde cezaevinde olan ve bu büyük açlık grevi, ölüm orucuna katılanların deneyimleri ise ayrı bir önem taşıyor. 1981 yılında cezaevine giren ve defalarca açlık grevine giren 78'liler Vakfı Başkanı Celalettin Can, ilk gözaltına alındıktan sonra 71 gün işkencede kaldıktan sonra 6 Mayıs 1981'de Elazığ Askeri Cezaevi'ne götürüldü. İşkencelerin gün geçtikçe arttığını ve buna karşı açlık grevlerine girdiklerini belirten Can, "Cezaevlerinde inanılmaz vahşi işkenceler vardı" diyerek, en son tek tip elbiselerin dayatılmasıyla genel bir açlık grevi eylemine başladıklarını anlattı. Tek tip elbise giymeyi kabul etmeyenlerin özel sorgu odalarına alındıklarını belirten Can, "Beni Elazığ Bölge Trafik Müdürlüğü'nde 12 gün boyunca işkenceye aldılar. İşkencehane olarak kullanılıyordu. Burada bana 'Tek tip giy seni cezaevine geri gönderelim' diyorlardı. Günler süren işkencenin ardından beni faşistlerin kaldığı koğuşa gönderdiler. Burada her gün faşist tutuklular bize saldırıyordu. Hatta gardiyanlar bizim iddianamelerimizi veriyordu onlara. Bu da yetmiyordu askerler de bize saldırıyordu" şeklinde yaşadıklarını anlattı. Bu koşullarda açlık grevlerine girdiklerini söyleyen Can, cezaevi idaresinin kendilerine su, şeker ve tuz vermediğini aktardı. Açlık grevlerinin 40'ıncı günlerinden sonra ölüm haberlerinin geldiğini belirten Can, "Açlık grevlerinde o kadar kilo vermiştik ki artık çocuk gibi kucakta taşınıyorduk. Bu süreçte askerler bizimle görüşmeye başladılar" dedi.

 

'En büyük beklentimiz ailelerin harekete geçmesiydi'

 

Açlık grevindeyken kendilerine en çok eylemlerinin duyulmasının moral verdiğini belirten Can, "Ailelerimiz oturma eylemi yapardı. Gazeteler yazmazdı; ama biz duyardık ya da ailelerimiz TBMM'ye giderdi ya da Kolorduyla görüşürdü bunlar bizi çok heyecanlandırırdı. Eylemimizin duyulması bize yetiyordu. İçerdeki insanların en büyük beklentisi ailelerin harekete geçmesidir. Bunu yapmak gerekiyor" dedi. PKK'li ve PAJK'lı tutsakların başlattığı açlık grevlerini değerlendiren Can, "Talepler kabul edilebilir talepler. Hükümetin 'Öcalan ile görüşebiliriz' cümlelerinin içi boş. Gerekli adımların bir an önce atılması gerekiyor. Öcalan ile artık İmralı'da görüşmeler yapılamaz bunun görülmesi gerekiyor" şeklinde konuştu. Cezaevlerinde daha önce başlatılan açlık grevlerinin cezaevi işkencelerine karşı başlatıldığına dikkat çeken Can, "Bu sefer çok farklı. Tutsaklar kendi koşullarının düzeltilmesi için açlık grevlerine başlamıyor. Türkiye'de yıllardır devam eden Kürt sorununun çözümü için eylem başlatılmış. Devletin artık anlaması gerekiyor PKK'nin iradesi kırılamaz. Öcalan'ın koşulları ağır ve düzeltilmesi gerekiyor. Artık adım atılmalıdır. Ölümler yaşanırsa birlikte yaşam koşulları kalmayabilir" uyarısında bulundu.

 

'Anlaşma yapıldığı sırada bir arkadaşımız şehit düştü'

 

1996 yılında açlık grevlerine katılan ve 60 gün boyunca açlık grevinde kalan 66 yaşındaki TAYAD'lı Mehmet Güvel de, 22 yıllık siyaset hayatının 17 yılını cezaevinde geçirdi. Açlık grevine Ümraniye Cezaevi'nde girdiğini belirten Güvel, "O zaman Ümraniye Cezaevi yeni açılmıştı. Arkadaşlarımızın hepsi Bayrampaşa Cezaevi/ndeydi. Onların yanına gitmek için direndik ve en sonunda arkadaşlarımızın yanına geçtik" dedi. Güvel, o dönemde sadece tutsaklara değil cezaevine görüşe gelen ailelerin de darp edildiğini ve gözaltına alındığını aktardı. En son Eskişehir F Tipi Cezaevi'nin açılmasıyla F Tipi Cezaevleri/ne karşı Türkiye geneli başlatılan açlık grevine girdiğini belirten Güvel, "Yavaş yavaş Eskişehir Cezaevine gönderiliyorduk. Bizi bunu kabul etmedik. Eskişehir'e gönderilen arkadaşlarımızın yanımıza verilmesini, ailelerimize işkence yapılmasın ve hastaneye götürülmek için ölüm orucuna girdik. O dönem ölüm oruçları 69 gün sürdü. Bu eylem o dönem çok ses getirmişti. Gazeteler yazıyordu. Yurtdışında da bu konu ile ilgili açıklamalar oluyordu" dedi. Eylemin 69'uncu gününde aralarında yazar Yaşar Kemal'in de bulunduğu bir heyetin kendileriyle görüşmeye geldiğini söyleyen Güvel, "Görüşme yapıldı ve anlaşma yapıldı. Anlaşma yapıldığı sırada bir arkadaşımız daha şehit düştü" diye konuştu.

 

'Ölümlerin olmaması için eylemi duyurmak gerekiyor'

 

PKK'li ve PAJK'lı tutsakların başlattığı açlık grevleri için "Cezaevindekiler çok ısrarlı olmalı ve devleti kararlı olduklarına inandırmaları gerekiyor" diyen Güvel, "Sadece bir örgütlenmenin bunu yapması fazla bedel gerektiriyor. Cezaevindeki diğer örgütlerin de bu eyleme katılması gerekiyor. Aydınlar bu konuda sessiz kalmamalı ve yardım istenmeli" dedi. Bugün başlatılan açlık grevlerinin 2000'li yıllardaki açlık grevlerini hatırlattığını söyleyen Güvel, "2000 yılında başlatılan açlık grevlerine de basın bu kadar duyarsız ve Hükümet bu kadar sessizdi. Eyleme destek sunmak ölüm orucunu desteklemek anlamına gelmiyor. Kimse ölüm oruçlarını desteklemez; ama ölen insanlar var. Bu ölümleri durdurmak gerekiyor. Bunun için eylemde olanların seslerini duyurmak gerekiyor" dedi.DİHA

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.