Yüksekova Güncel

'Cezaevleri toplama kamplarına dönüştü'

Güncel

ANAP, DSP ve MHP koalisyon hükümetinin "Hayata Dönüş" adı verdiği ancak halk arasında cezaevi katliamı olarak anılan 19 Aralık'ta, 20 cezaevinde eş zamanlı başlatılan operasyonlarda F tipi cezaevlerine karşı direnen 28 tutsak katledildi.

İHD Cezaevi Komisyonu Sorumlusu Necla Şengül, 19 Aralık'tan günümüze cezaevlerinde sürgün, tecrit, işkence, taciz, hak ihlallerinin artarak devam ettiğini, cezaevlerinin tutsaklar için eziyet mekanı haline geldiğini belirterek, F Tipi cezaevlerine geçişten günümüze kadar cezaevlerinde bin 600'ün üzerinde tutsağın yaşamını yitirdiğini, cezaevlerinin "toplama kamplarına" dönüştüğünü söyledi. 

ANAP, DSP ve MHP koalisyon hükümetinin "Hayata Dönüş" adı verdiği ancak halk arasında cezaevi katliamı olarak anılan 19 Aralık'ta, 20 cezaevinde eş zamanlı başlatılan operasyonlarda F tipi cezaevlerine karşı direnen 28 tutsak katledildi. Katliamın ardından emniyetin yaptığı operasyonlar ve ölüm orucu eylemlerinde hayatlarını kaybedenlerle birlikte yaşamını yitiren kişi sayısı 117'ye çıktı. Katliamın üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen cezaevlerinde yaşanan ölümler ve hak ihlalleri artarak devam ederken, 2002 -2012 yılları arasında bin 692 tutuklu ve hükümlü çeşitli nedenlerle cezaevinde yaşamını yitirdi. İHD, 16-17 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirdiği Genel Kurulu'nda 19 Aralık gününü "Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak ilan edildi. İHD'nin her yıl 19 Aralık gününü, tutuklu ve hükümlülerle dayanışma, onların cezaevlerinde de insan onuruna uygun koşullarda yaşamasını sağlamak amacıyla bir dizi eylem ve etkinlik gerçekleştiriyor. İHD MYK üyesi ve İHD Cezaevi Komisyonu Sorumlusu Necla Şengül, 2012 yılında Türkiye'de cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, yaşam hakkı ihlalleri ve sorunları DİHA'ya değerlendirdi. 19 Aralık'tan günümüze cezaevlerinde ölümlerin, keyfi uygulamaların ve hak ihlallerinin artarak devam ettiğini söyleyen Şengül, F tipi cezaevlerine geçişte bin 600'ün üzerinde tutsağın yaşamını yitirdiğini, cezaevlerinin "toplama kamplarına" dönüştüğünün altını çizdi. 

'Cezaevinde işkence ve kötü muamele başvurularında artış var'

Cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele ile ilgili bir önceki yıla göre bu yıl çok yoğun başvuru aldıklarına dikkat çeken Şengül, "2012 yılının ilk günlerinde ortaya çıkan Pozantı gerçeği, Bergama Cezaevi ve bölge illerinden yaşanan sevklerle Şakran Cezaevi'ndeki taciz, işkence kötü muamele başvurularımızdaki artış endişelerimizi yükseltmiştir. Şakran Cezaevi idaresinin, cezaevinde inceleme yapmak isteyen heyetlerimizi kabul etmemesi muhatap olarak Adalet Bakanlığı'nı göstermesi, bu uygulamaların sistematik ve merkezi uyarılarla yapıldığı ve yapılmaya davam edeceğini göstermektedir" dedi. Şakran Cezaevi'nin bölge illerinden sürgün edilen tutsaklar için "toplama merkezi" haline geldiğine işaret eden Şengül, "Bu cezaevine yapılan sevklerde mahpusların cezaevine kabulünde çıplak aramayla başlayan uygulamalar malum anlayışın yapmak istediğini anlatıyor bize. Bu cezaevinde özellikle kadın ve çocuk mahpuslara uygulanan vahşet ise bize Pozantı'dan 2008 yılında ilk aldığımız başvuruları hatırlatıyor. Pozantı'daki çocuk mahpusları 2008 yılında hortumla döven ve kendilerine abi demelerini isteyen görevliler bugün Şakran'da karşımıza çıkıyor. Artık çocuklar tahliye olunca değil, cezaevindeyken yaşadıklarını anlatıyor. Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde kalan 6 mahpusun ağrı kesici, kas gevşetici gibi ilaçlar ile bir mahpusun ise bileğini keserek intihar girişiminde bulunmaları cezaevlerindeki yaşam koşullarını anlatmaktadır" diye kaydetti. 

'Cezaevlerindeki uygulamalar trajikomik bir hal almış durumda'

Cezaevlerinde yaşanan ihlallerinin anlatmakla bitmeyecek kadar çok olduğunu vurgulayan Şengül, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle birçok cezaevinde disiplin cezaları mahpusların yaşamını iyice daraltmaktadır. Örneğin Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nde, tutuklu ve hükümlülere uygulanan disiplin cezaları dışında kimi tutuklu ve hükümlülere özel olarak 6 aydan bir yıla kadar açık görüş yasağı veriliyor. Yine Sincan ve Kırıklar cezaevlerinde tutukluların görüşüne gelen ailelere taciz edici ve onur kırıcı şekilde yapılan aramalar yapılıyor. Buna itiraz eden bir kaç aileye cezaevi yönetimleri 'görüşten men cezası' verdi. Bazı uygulamalar ise artık trajikomik almış, örneğin Sincan ve Kırıkkale F tipi cezaevlerinde renkli defterler, değişik kalem çeşitleri ve renkli kâğıt kantinlere getirilmemektedir. Yine birçok cezaevinde serbest olan metal semaver, yemek kaşığı, çay kaşığı ve çatal 'yasak' olduğu gerekçesiyle satılmamaktadır. Birçok cezaevinde bireysel temizlik için verilen cımbız, bıyık makası, tekli jilet bu cezaevlerinde verilmemektedir. Antep H Tipi ve Şakran T tipi cezaevlerinde, açık görüş ziyaret yerlerinde yapılan uygulamalar askeri disiplini artmamaktadır. Mahpuslar kendilerini ziyaret eden aileleriyle yan yana oturamıyor ancak karşılıklı oturup görüşebilmekte. Görüş sırasında görevliler mahpusların başında durması askeri kışla uygulamasını hatırlatmaktadır." 

'Açlık grevi süreciyle cezaevlerindeki sorunların daha fazla olduğu ortaya çıktı'

PKK'li ve PAJK'lı tutsakların 12 Eylül'de başlattığı süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eyleminin 2012 yılına damgasına vurduğunu kaydeden Şengül, "İnsan hakları savunucuları olarak cezaevindeki mahpusların sesi olmada yaşadıklarını kamuoyuna anlatma ve duyarlılık yaratma konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin ancak binde biri bize ulaşıyor. Cezaevlerinde her şey yasak, her gün yeni yasaklar icat ediliyor. Her gün yeni bir keyfi uygulama ile karşı karşıyayız. İnsan hakları savunucuları olarak açlık grevinin sürdüğü 68 gün boyunca çok şey öğrendik. Ulaşılmayan cezaevlerine ulaştık ve mahpusların sorunlarının bizim bildiklerimizden öte can yakıcı olduğunu gördük. Her cezaevine giden arkadaşlarımız aynı zamanda dosyalar dolusu ihlalle döndü" diye belirtti. Açlık grevi sürecinde gösterilen duyarlılık ve özenin açlık grevi sonrasında gösterilmediğini belirten Şengül, "Doktorların hazırladığı beslenme ve diyet programı ise cezaevinde uygulanmıyor. 68 güne varan bu açlık grevlerinin sonucunda yetersiz yapılan tedaviler ilerde mahpusların ciddi sağlık sorunları ile karşılaşacaklarının göstergesidir" ifadesini kullandı. 

' 'Kürt'sen, muhalifsen tedavin yapılmayacak anlayışı devam ediyor'

Cezaevlerinin tutuklular için tamamen eziyet mekânı haline geldiğine dikkat çeken Şengül, "Mahpusların hastane sevklerinin ayları bulması ilaçların temininde ucuz ilaçların reçetelere yazılması, ağrı kesiciler ile tedavinin geçiştirilmesi, ring araçlarında bekletilen ağır hastalar 2012 yılını zorluklarla atlatabilmişlerdir. Bu yıla damgasını vuran bir başka ihlalde özellikle hasta mahpusların kelepçeli tedavi konusunda doktorların almış olduğu tavırdır. Mahpusların muayenesini sırasında askerin kelepçe çıkarmasına karşı çıkan Hipokrat yeminli doktorlar ihlal listemizde yerlerini epeyce almıştır. Yine Bakırköy Kadın Cezaevi'nde ise doktor muayene odasına askerlerin girmesi, doktorların buna tepkisiz kalması nedeniyle kadınların mahpuslar tedavi olmadan geri dönmüşlerdi. Aynı cezaevinde bin 300 kadın tutuklu bulunmasına rağmen cezaevinin revirinde tek bir doktorun bulunması cezaevinin durumunu anlatmaktadır" dedi. Adli Tıp Kurumu'nun hiç bir ağır hasta tutsağın tahliyesi imza atmadığını ifade eden Şengül, "Geçtiğimiz yıllarda uygulanan 'Kürt'sen, muhalifsen kanserde olsan senin tedavin yapılmayacak' anlayışına sahip adli tıp hekimleri ile karşı karşıyayız. Ellerindeki raporlarına rağmen, içeride ölümü bekleyen 100'e yakın insan var ve ilgili yasalarla tahliye edilebilirler ama edilmiyorlar. Cumhurbaşkanı da ağır hasta Kürt mahpusları serbest bırakma yetkisini kullanmada Adli Tıp Kurumu'ndan gelen raporları esas aldı. Bazı mahpuslar bunun bedelini hayatıyla ödedi" diye kaydetti. Cezaevlerinde 13'ü yanarak ölmek üzere toplam 69 tutsağın yaşamını yitirdiğini kaydeden Şengül, 2012 yılında cezaevlerinde yaşanın ölümlerin 2011 yılında yaşanan ölümlerin iki katı olduğuna dikkat çekti. 

'Bakanın konuşması cezaevlerinde işkence olduğunu kabulüdür'

Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in cezaevi personelleriyle ilgili "Artık üniversite mezunu olmayanların cezaevi müdürü olamayacaklarını belirtiyoruz. Bunların hayata tamamen geçmesi zaman alıyor. İşkenceyi yasaklayan düzenlemeler yapıyorsunuz ama görevliler geçmişten kalan alışkanlıklarından dolayı buna başvurabiliyor. Biz bunu elimizden geldiğince minimize ediyoruz" şeklindeki sözlerine aktaran Şengül, "İşte bakanın bu konuşması cezaevlerinde işkence olduğunun kabulüdür" dedi. Şengül, 2015 yılına kadar Türkiye'deki birçok cezaevinin inşaatı bitirilerek faaliyete gireceğine ifade ederek, "Cezaevinin fiziki durumu değil, mahpusa karşı bakışın değişmesi gerekiyor" dedi. Bakanlığın cezaevlerindeki sorunların çözümü için cezaevi duvarlarının kapılarını sivil toplum örgütlerine açarak, onlarla işbirliği içinde olması gerektiğinin altını çizen Şengül, "Eğer Kendi mantıklarıyla cezaevindeki sorunları çözmeye çalışırlarsa; cezaevlerinde çok ciddi sorunlar yaşanacak" dedi. DİHA
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.