Gazetecilere operasyon 'konsept' gereği!
Gazetecilere operasyon 'konsept' gereği!
Kürt basın kurumlarına dönük gerçekleştirilen operasyonun üzerinden bir yıl geçti. Hükümet yanlısı basının yayınladığı kimi şemalarla Kürt gazeteciler hedef gösterilirken, uzun yıllardır Kürt basın kurumlarının avukatlığını yapan Özcan Kılıç, bir savcının kendisine basına yapılan operasyonun "konsept gereği" olduğunu söylediğini belirtti.
Kürt basının bütün haberleri yargı merceğine alındı
Adliyeye çıkarılan 44 gazeteciden 35'i "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklanırken, sonradan ortaya çıkan savcılık sorgu tutanakları ise, gerçekleştirilen operasyonun hukuki değil siyasi olduğunu göstermişti. Gözaltına alınan gazetecilerin gazetecilik faaliyetlerini sorgulayan savcı, basın özgürlüğünü hiçe saymıştı. DİHA muhabirleri Çağdaş Kaplan ile Ömer Çelik'in ellerinde fotoğrafa makinesi ile haber takibi esnasında çekilen fotoğraflar gösterilerek, "Neden eyleme katıldın?" gibi sorular yöneltilmişti. Operasyonun vahametini gösteren diğer bir nokta ise, savcının gazetecilere "Ceylan Önkol ve Aydın Erdem'in BDP belediye başkanları olduğu dönemde bu kişilerle neden röportaj gerçekleştirdiniz?" gibi sorular yöneltmesi ise, gerçekleştirilen operasyonun hazırlıklarının ne kadar üstün körü yapıldığını ortaya koymuştu. Gazetecilerin gözaltında başlattıkları açlık grevini "örgütle organik bağ" olarak değerlendiren savcı, operasyon öncesi Zaman Gazetesi'nin "KCK'nin basın komitesi" başlığıyla okuyucularına servis ettiği şemanın yanı sıra "Kürtçe müzik CD'lerini, çalıştıkları kurumun yayın çizgisini, 2005 yılında Kandil'de yapıldığı iddia edilen Basın Konferansı toplantısına katılıp, katılmadıklarını, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın talimatları ile haber yapıp yapmadıklarını, Öcalan'ı tanıyıp, tanımadıklarını, Roj Tv ve MMC televizyon kanallarını izleyip izlemediklerini, haber kaynakları ile yaptıkları telefon görüşmelerini, telefon rehberlerindeki kişilerin kim olduğu" konularında sorular sordu.
Onlarca basın kurumu PKK'nin yayın organı sayıldı
Dünya ve Türkiye tarihinde ilk defa bu kadar gazetecinin tutuklandığı operasyonun ardından düzenlenen panel ve toplantılarda, Türkiye'de basın özgürlüğü tartışmaları gündeme geldi. Aradan geçen sürede gazeteciler hakkında hazırlanan 800 sayfalık iddianamede ise, 12'si "örgüt yöneticiliği", 32'si ise "örgüt üyeliği" iddialarıyla ile yargılanmaları istendi. Kürt basınının bütün kurumlarını hedef gösteren savcı, iddianamesinde; Özgür Gündem Gazetesi, Dicle Haber Ajansı, Med Tv, Roj Tv, Nuçe Tv, Stêrk Tv, Fırat Haber Ajansı, Azadiya Welat, Yüksekova Haber sitesi, Gün Radyo, Yeni Özgür Politika, Özgürlük Yolu, Xebat, Rizgarî, Roja Welat, Kawa, Ala Rizgarî, Serxwebun, Tîrej Dergisi, Nûdem, Armanc, Kurdistan Press, Berbang, Halk Gerçeği, Yeni Halk Gerçeği, Yeni Ülke, Dema Nû, Deng, Rewşen, Jiyana Rewşen, Tiroj Zend, War, Nûbihar, Denge Mezopotamya Radyosu, Rojaciwan'ın da bulunduğu gazete, dergi, ajans ve televizyonları "PKK'nin yayın organı" olarak gösterdi.
Gazetecilerin tutuklanmasına tepkiler dinmedi
Gün geçtikçe gazetecilerin tutuklanmasına tepkiler artarken, aralarında 94 kurumun bulunduğu Gazetecilere Özgürlük Platformu tarafından "Gazetecilere Özgürlük" kampanyası çerçevesinde "Tanıklık günleri" etkinlikleri gerçekleştirildi. 5 Haziran tarihinde başlayan "Tanıklık günleri" Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi önünde 28 Haziran tarihine kadar devam etti. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan gazetecilerin ilk duruşması Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi'nde 10 Eylül tarihinde görüldü. Duruşma salonu küçük olduğu için gergin başlayan duruşmaya, BDP'li milletvekilleri, çok sayıda gazetecinin yanı sırada Almanya'dan gazeteciler, siyasetçiler ve vakıf temsilcileri katıldı. Duruşma salonunun dar olması nedeniyle duruşmaya gelen izleyicilerin birçoğu dışarıda kalırken, avukatların ayakta kalmasını gerekçe gösteren Mahkeme Başkanı Ali Alçık'ın, avukatları salondan çıkarmaya çalışması ise salonda tepkiye neden olmuş ve atılan sloganların ardından mahkeme heyeti, duruşmaya ara vermişti. Duruşmada kimlik tespitlerini anadillerinde vermek isteyen gazetecilerin taleplerini reddeden mahkeme, iddianamenin okunmasının ardından Vatan Gazetesi muhabiri Çağdaş Ulus ile Fırat Dağıtım çalışanı Cihan Ablay'ı tahliye ederek, duruşmayı ertelemişti.
Duruşmalar gergin geçti
12 Kasım'da görülen ikinci duruşmada ise, 12 Eylül'de Türkiye geneli cezaevlerinde PKK ve PAJK'lı tutsakların 3 ana talep ekseninde başlattığı açlık grevleri damgasını vurdu. Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi'nin salonu dar olduğu için yaşanan krizin ardından Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusu'ndaki duruşma salonunda görülen duruşmanın ilk gününe açlık grevleri damgasını vurmuş ve duruşmada söz alan tutuklu yargılanan DİHA Ankara Temsilcisi Kenan Kırkaya, açlık grevlerine dikkat çekmişti. Kırkaya'nın konuşmasının mahkeme başkanı tarafından engellenmesi üzerine avukatlar tepki göstermiş, bunun üzerine duruşmaya ara verilmişti. Aranın ardından mahkeme heyetinin, Kırkaya'nın duruşmaya alınmaması kararını protesto eden tutuklu gazeteciler de salona girmedi. Duruşmayı sanıksız ve izleyicisiz devam ettirmek isteyen mahkemeyi protesto eden avukatlar ve haber takibine gelen gazetecilerin de salonu terk etmesi üzerine iddianame gün boyu boş salona okunmuştu. Duruşmanın devamındaki günlerde ise, iddianamede yer alan telefon tapelerindeki Kürtçe konuşmaların çevirilerinin yanlış yapılması salondakileri güldürmüştü. DİHA eski muhabiri Oktay Candemir ile Fırat Dağıtım çalışanı Çiğdem Aslan'ın tahliyesine karar veren mahkeme duruşmayı, 4-8 Şubat 2013 tarihine erteledi.
Gazetecilerin tutuklanması savcıya göre 'konsept!'
Konuya ilişkin görüştüğümüz ve 90'lı yıllardan bu yana Kürt basın kurumlarının hukuki danışmanlığını yapan Avukat Özcan Kılıç, 1993 yılında Kürt basınına dönük gerçekleştirilen ve aralarında kendisinin de bulunduğu 120 kişinin gözaltına alındığı operasyonu hatırlatarak, "O gün biz askeri hakimler tarafından sorgulandık. Sadece birkaç arkadaşımız tutuklandı. Bugün ise sivil hakimlerin önüne çıkan 36 gazeteci bir günde tutuklandı. 93 dönemi faili meçhul cinayetlerin ve JİTEM'in kol gezdiği bir dönemdi; ama bugünkü gibi bir yargılama yoktu" dedi. Gazetecilerin tutuklanmasının ardından savcılıkla görüştüğünü aktaran Kılıç, savcıya yönelttiği, "Neden bu kadar gazeteci tutukladınız, 93'te bile bir şey olmadı" sorusuna savcının, "Bu bir konsept" cevabı verdiğine dikkat çekti.
'Gazeteciler yaptıkları AKP haberlerinden yargılanıyor'
Gazetecilere, savcılık sorgusunda AKP ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili yaptıkları haberler üzerinden "Neden bu haberleri yapıyorsunuz", "AKP'nin Kürt açılımını niye desteklemiyorsunuz" gibi soruların yöneltildiğini belirten Kılıç, "Gazetecilere 'örgüt üyeliği' veya 'neden molotof attınız' diye sorulmuyor, haberleri üzerinden yayın politikaları sorgulanıyor. Örneğin Özgür Gündem Gazetesi editörlerinden Nurettin Fırat'a 'sizin politikanız sürekli hükümetin Kürt meselesini eleştirmek' demişti. Bu sorulara bile baktığımız da operasyonun hangi çerçevede yapıldığı anlaşılıyor" değerlendirmesini yaptı.
'Gazeteciler de esir olarak tutuklandı'
Gazetecilere geniş çaplı bir operasyon yapılmasını, "93 yılında çok radikal haberler yapıldı, ama bu uygulama olmadı. Çiller bile bize bu uygulamayı yapmadı" diyerek değerlendiren Kılıç, haber müdürünün muhabiri habere göndermesi, muhabirinin de habere gitmesinin "suç" kapsamında iddianameye konduğuna işaret etti. Gazetecilerin bir yıldır savunması dahi alınmadan tutuklu kalmasını değerlendiren Kılıç, "Bugün gazeteciler savunma yapsa dahi serbest bırakılmaz. Çünkü diğer KCK davalarında olduğu gibi gazeteciler de esir olarak tutuklandı. KCK operasyonları, AKP'nin 'Kürt açılımı' politikasında rehin almadır" diye konuştu. DİHA