Çözüm Süreci ve Kürdistanileşmek

 Çözüm süreci  Kürtlerin ve Türklerin kalıcı bir barışa doğru yol almalarının ilk ve bu anlamda atılmış en ciddi adımı gibi dursa da Türkler kadar Kürtler tarafından da sorgulanması gereken bir süreçtir. Komplo teorisi gibi görünse de Gezi Parkı olaylarının ulusalcı Ergenekoncu ve Kemalist Türkler tarafından süreci egale etme ve Erdoğan’ı pasifize etme girişimi olduğu düşüncesi  Kürtler tarafından iyi görülmeli, iyi okunmalıdır.

 

Çözüm süreci Türkleri de milli hissiyatı gelişkin Kürtleri de bazı yönleriyle kaygılandırmaktadır. Türkiye’de devlet oligarşisi ve resmi Kemalist söylemin bakiyesine sahip çıkmayı vazife bilenler, sürecin sekteye uğraması için her türlü fırsatı değerlendirme girişiminde bulunacaklardır, bulunmaya devam edeceklerdir. Kürtlerin savaştan geriye murad ettikleri tek şeyin barış olmadığını anımsamakta fayda var. Bunun temel açıklaması şudur; savaşın bir amacı vardır ve bu amaç hiçbir şekilde yalnız başına barış değildir. Kürtlerin süreçle birlikte kazanımlarının net olarak  ortaya konmaması, hükümetin yeni anayasa başta olmak üzere bir çok konuyu hala erteliyor olması geçmişte bu kadar çok tecrübesi olan Kürtleri kaygılandırır. Nitekim sürecin başında KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan’ın yaklaşımı da devlete olan güvensizliğin bir işaretiydi. Kürtler barış veya çözüm süreci olarak adlandırılan bu sürecin sonrasını da iyi hesap etmek durumundadırlar.

 

BDP ve PKK’nin en az Türkler açısından Erdoğan’nın aldığı risk kadar riskli bir sürecin içine girdiğini ve Kürt halkının artık PKK’den de BDP’den hesap soracak düzeyde demokrasi bilincine ulaştığını görmekte fayda var. Kürtlerin her geçen gün artan milli hissiyatını millileşme ve devletleşme arzunu PKK’nin görmesi ve yeni konjonktüre göre kendisini revize etmesi gerekmektedir. Sadece PKK  değil Kürdistan’da faaliyet gösteren tüm Kürdistani yapıların bu hakikati görmesi gerekmektedir. Kürdistan’ın iki önemli gücü Hizbullah ve PKK arasındaki husumetin yine Kürtlerin milli menfaatleri temelinde çözülmeli ve önümüzdeki günlerde yapılması hedeflenen Kürt konferansına Hizbullah’ın katılımı sağlanmalıdır.

 

Bir süre önce Günay Aslan’a açıklamalar da bulunan Karayılan Hizbullah – PKK arasındaki husumetin giderilmesi ve PKK’nin  Hizbullah’a ilişkin söylem değişikliğinin gereklerinden söz etmesi bu anlamda kayda değer bir gelişmedir.. Karayılan’ın bu iyimser ve akilane açıklamasına Hizbullah olumlu olmasa da çatışma dilinden uzak ama yine de PKK’yi suçlayan bir dille cevap verdi.

 

Kürtlerin İç Barışı

 

Hizbullah ve PKK arasında da bir diyalog sürecinin başlamasının gerekliliğini ortaya koyan bu gelişmeler bir kez daha şunu göstermişti ki, Kürtlerin masaya eli daha güçlü oturabilmesi için kendi iç barışlarını sağlaması ve ortak milli bir kimlik etrafında toplanması elzemdir. Kürtlerin ulusal birliklerini temin etme, ortak bir Kürt iradesi oluşturma noktasında atılan bir diğer önemli adım ise  Öcalan’nın Kürdistan Başkanı Sayın Mesut Barzani’ye yazdığı iddia edilen ve “ Sizi tüm Kürtlerin lideri olarak görüyorum gerillaların  can güvenliğini sağlamanızı diliyorum” ifadelerinin yer aldığı mektuptur. Bu ifadeler  Öcalan’ın uzun süre Güney Kürdistan yönetimine karşı  takındığı tavrın ne kadar değiştiğinin göstergesidir . Öte taraftan Sayın Nêçîrvan Barzanî,  Öcalan’ın özgürlüğü için imza vererek Kuzey Kürtlerinin gönlünü kazanmıştır.

 

  Milli kimliklerinden, kadim ve güçlü tarihlerinden, zengin dil ve kültürlerinden aldıkları güçle Kürtler; Ortadoğu coğrafyanın en büyük belirleyici gücü olmayı çoktan hak etmektedir.  Türkiye’de demokrasi bilincinin yerleşmesine, toplumsal duyarlılıkların oluşmasına ön ayak olan Kürtlerin mücadele mirası ve geleneğinden esinlenen binlerce insan, bu gün Taksim’e yürüyorsa bu durum Kürtlerin Anadolu halklarına hediye ettiği mücadele ruhu sayesindedir. Bu ruh, Kürtlerin milli ve Kürdistani bir kimlik etrafında toplanması ve dünyaya “ Kürt ölmemiştir” mesajını en kavî şekilde verebileceğinin de ispatıdır. 

YORUM EKLE