TAHİR DUMAN/YAZDI
Yazar Tahir Duman 'Düğünlerimizin Sosyolojik Arka Planı- 5 (Sahte Mutluluk)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.
YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:
Bu yazımda gelin, birlikte düşünelim. Bir düğünün sadece dışarıdan görünen ışıltılı yüzüne değil, perde arkasındaki duygulara, kaygılara ve beklentilere de bakalım. Düğünün tüm bileşenlerini – gelini, damadı, aileleri, davetlileri, hatta salonu ve süslemeleri bile – birer karakter gibi ele alalım. Her birinin zihin dünyasına birlikte inelim. Kim ne düşünüyor, ne hissediyor, neleri bastırıyor ya da neleri gizli bir şekilde talep ediyor? Bu gösterişli merasimin arka planındaki psikolojik yükleri, sessizce taşınan endişeleri ve iç sesleri birlikte analiz edelim. Çünkü bir düğün, sadece bir birliktelik ilanı değil; aynı zamanda toplumsal rollerin, beklentilerin ve bireysel hesaplaşmaların sahneye çıktığı dev bir oyundur.
Gelin:
“Arkadaşlarım birer birer evlendi. Sosyal medyada paylaştıkları fotoğraflara, videolara baktıkça, onların gerisinde kalmamalıyım diye düşündüm. Herkes en güzel düğünü yaptı, en şık gelinliği giydi, en gösterişli şekilde kutladı. Şimdi sıra bende. Ben de evleniyorsam, her şeyin en iyisini istemek en doğal hakkım. Düğünüm kusursuz olmalı; gelinliğim, mekanım, davetiyem, hatta video çekimlerim bile fark yaratmalı. Aksi halde neden evleneyim ki? Bu, bir ömürde sadece bir kez yaşanacak bir sahne ve ben o sahnede başrol olduğumu hissetmek istiyorum.”
Damat:
“Toplumun, ailemin ve arkadaş çevremin baskısı artık göz ardı edilemez bir noktaya gelmişti. Sürekli ‘ne zaman evleneceksin?’, ‘artık vaktin geldi’ gibi cümleler hayatımın arka plan sesi olmuştu. Sonunda, bana uygun olduğunu düşündüğüm biriyle evlenmeye karar verdim. Şimdi ise düğün sürecinin tam ortasındayım. Hayatım boyunca hiç karşılaşmadığım büyüklükte bir maddi yükün altına girmek üzereyim. Düğün salonundan takılara, gelinliğinden yemekli davete kadar her ayrıntı, hem ailemin hem de toplumun gözünde bir sınav gibi. Şimdi asıl mesele şu: Bu süreci hem eksiksiz, hem kusursuz hem de bana ve aileme en ufak bir laf gelmeyecek şekilde nasıl yöneteceğim? İçimde bir yerde bu sorunun ağırlığını fazlasıyla hissediyorum.”
Gelinin Ailesi:
“Biz kızımızı evlendiriyoruz. Bu bizim için sadece bir düğün değil; yıllardır emek verdiğimiz, üzerine titrediğimiz evladımızı yeni bir hayata uğurlamanın hem gururu hem de hüznü. Onun mutlu olması, her şeyin gönlüne göre olması en büyük arzumuz. Çünkü o bizim en kıymetlimiz, gözbebeğimiz. Elbette bu özel gün sadece bize ait değil; akrabalar, komşular, eş-dost herkes bir izlenimle orada olacak. Kimseye karşı mahcup olmamalıyız. Ne eksiğimiz olsun isteriz ne de dil uzatılacak bir detay. Hem kızımızın mutluluğu hem de ailemizin onuru için her şey kusursuz olmalı. Bu yüzden elimizden gelenin en iyisini yapmalı, bazen maddi manevi sınırlarımızı zorlamalıyız. Çünkü bu sadece bir düğün değil, aynı zamanda bir ‘gösterme’ ve ‘göze girme’ sınavı gibi.”
Damadın Ailesi:
“Oğlumuzun yuva kurması, kendi hayatını inşa etmeye başlaması bizim için tarifsiz bir mutluluk. Onun mürüvvetini görmek yıllardır içten içe kurduğumuz bir hayaldi. Ama ne yazık ki bu mutluluğun bedeli, günümüz ekonomik şartlarında tahmin ettiğimizden çok daha ağır. Düğün masrafları sadece bir törenden ibaret değil artık; adeta bir ekonomik mücadeleye dönüştü. Yıllardır kenarda köşede biriktirdiklerimiz var elbette ama açıkça söylemek gerekirse, bu birikimler bile yeterli olmuyor. Gelinlik, düğün salonu, yemekli davet, takılar, ev eşyası derken işler kontrolden çıkıyor. Şimdi ya bazı şeyleri satmayı ya da kredi çekmeyi düşünmek zorundayız. Oğlumuz mahcup olmasın, gelin tarafına karşı eksik kalmasın istiyoruz. Ama içten içe de soruyoruz: Bir evlilik bu kadar yük taşımalı mı? Sevincimizin içine karışan bu maddi kaygılar, ne yazık ki yüreğimizi daraltıyor.”
Misafirler:
“Artık gerçekten yorulduk. Neredeyse her hafta birden fazla düğüne gitmek zorunda kalıyoruz. Yaz ayları adeta ‘düğün maratonu’ gibi geçiyor. Davetiyeler ardı ardına geliyor; gitmezsek ayıp olur, gidersek cebimiz yanıyor. Hele ki takı takmak gibi bir gelenek varken, sadece gitmekle de kalmıyoruz; her düğün bize yeni bir masraf kapısı açıyor. Altın, para, yol, kıyafet derken ay sonunu getirmek imkânsız hale geliyor. Son altı aydır neredeyse düzenli olarak düğün harcaması yapıyoruz ve artık evdeki hesabımız hiçbir ay çarşıya uymuyor. Bazen ‘gitmesek mi?’ diye düşünüyoruz ama ya gönül koyarlarsa, ya arkamızdan konuşulursa diye de çekiniyoruz. Düğünlere gitmek bir kutlamadan çok toplumsal baskıya dönüşmüş durumda. Bu gidişle ne bütçemiz kalacak ne de sabrımız... Gerçekten ne yapacağımızı şaşırdık.”
Düğün Salonu Sahibi:
“Bu salonu açarken çok büyük yatırımlar yaptım. En kaliteli malzemeleri kullandım, en gösterişli tavan süslemeleri, ışık sistemleri, gelin-damat köşesi derken her detayı ince ince düşündüm. Çünkü insanların artık sade bir salonda evlenmek gibi bir beklentisi kalmadı; herkes sosyal medyada paylaşabileceği ‘gösterişli’ bir düğün istiyor. Ben de bu beklentilere uygun, lüks bir mekan sundum. Ama bu işin bir de maliyeti var. Günümüz ekonomik şartlarında bu kadar büyük bir yatırımı kısa sürede kara geçirip sürdürülebilir hale getirmem gerekiyor. Elbette bu da belli bir ücretlendirmeyi zorunlu kılıyor. Bu salonun hakkı neyse onu almak zorundayım. Düğünler artık sadece evlilik değil, aynı zamanda bir vitrin haline geldi. Ve o vitrinde en iyi yer benim salonum olmalı. Müşterilerime rüya gibi bir gece sunuyorum; bunun bir bedeli olacak elbette.”
Kuaför – Gelinlikçi:
“Bir düğün, özellikle de bir gelin için hayatının en özel ve en unutulmaz günüdür. O gün herkesin gözü onun üzerinde olacak; saçından makyajına, gelinliğinden yürüyüşüne kadar her detay mükemmel olmalı. Benim işim sadece hizmet vermek değil; o hayali gerçeğe dönüştürmek. En şık gelinliği tasarlamalı, yüzüne en uygun makyajı yapmalı, saçını adeta bir sanat eserine çevirmeliyim. Çünkü biliyorum ki, her gelin o gün bir masalın kahramanı olmak istiyor. Ben de bu beklentiyi karşılamak için pahalı malzemeler kullanıyor, özenle dekore edilmiş bir mekan işletiyorum. Üstelik artık sadece gelin memnuniyeti yetmiyor; her yaptığım iş sosyal medyada görünmeli, beğeni toplamalı. Bu da beni daha yaratıcı ama aynı zamanda daha maliyetli çalışmaya zorluyor. Hal böyleyken verdiğim hizmetin karşılığını almak, üstelik birkaç kat fazla almak en doğal hakkım. Çünkü bu sadece bir hizmet değil; bir izlenim, bir prestij ve bir sahne performansı.”
Prodüksiyon (Fotoğraf & Video):
“Düğünler, insanların hayatları boyunca unutamayacakları en özel anlardan biridir. Bu an sadece yaşanıp bitmesin, yıllar sonra da aynı duyguyla hatırlansın diye ben devreye giriyorum. Her gülümseme, her bakış, her sarılma özenle kayda alınmalı. Bu yüzden son teknoloji kameralar, profesyonel fotoğraf makineleri, dronlar ve özel ışık sistemleri kullanıyorum. Sadece çekmekle kalmıyor, kurgu, montaj ve renk düzenlemeleriyle bu anları adeta bir sinema filmine dönüştürüyorum. Çiftlerin o gün yaşadığı heyecanı, mutluluğu ve coşkuyu yıllar sonra bile hissedebilecekleri bir hatıraya dönüştürmek kolay iş değil. Ekipmanlarımın maliyeti, harcadığım emek ve zaman da göz önüne alındığında bu hizmetin bedeli elbette yüksek olmalı. Çünkü ben yalnızca görüntü değil, bir ömrün en kıymetli anısını inşa ediyorum. Ve bu emeğin hakkını almak, en doğal beklentim.”
Orkestra:
“Bizim bölgemizde düğünler sadece bir tören değil, adeta bir şenliktir. Kalabalıklar toplanır, geniş halay daireleri kurulur; insanlar bir-iki gün boyunca aralıksız halay çekerek bu kutlamaya ortak olur. Böylesine coşkulu bir atmosferde müziğin rolü çok büyüktür. Davetlileri coşturmak, gelin ve damada o günü unutulmaz kılmak için ben de işinin ehli müzisyenlerden oluşan güçlü bir orkestra kurdum. Yöresel ezgileri aslına uygun şekilde çalmak, o havayı yakalamak ve insanları dansa kaldırmak ciddi emek ister. Gecenin ritmini biz belirliyoruz; ne zaman duygulandıracağımızı, ne zaman coşturacağımızı iyi bilmeliyiz. Bu emeğin, hazırlığın ve sahnedeki performansın karşılığında elbette hakkımı fazlasıyla almalıyım. Ayrıca gelenek gereği düğün sahibi ve misafirlerden bahşiş — halk arasında 'şabaş' — almak için de sahnede elimden geleni yapmalıyım. Çünkü müzik sadece bir eğlence değil, aynı zamanda bizim alın terimizdir.”
Bu liste böyle uzayıp gider… Aşçısından çaycısına, çiçekçisinden salon çalışanlarına kadar düğün sürecinde yer alan herkesin gözü düğün sahibinin cebindedir. Üstelik çoğu zaman yapılan işin karşılığı zaten ödenmiş olsa da, neredeyse her biri ‘ekstra’ bir bahşiş beklentisi içindedir. Bu beklenti artık bir nezaket değil, neredeyse bir zorunluluk halini almıştır. Düğün sahipleri de bu beklentileri karşılamazsa ayıplanacaklarını, kötü anılacaklarını düşünür. Hal böyleyken, bir düğün yalnızca iki insanın hayatını birleştirdiği özel bir an olmaktan çıkıp, büyük bir ekonomik külfete dönüşüyor. Bu şartlarda, sürekli hesap kitap yaparak, borçlanarak, sosyal baskı altında ezilerek yapılan bir düğün gerçekten ne kadar sağlıklı olabilir? Oturup hep birlikte bunu düşünmemiz gerekiyor.
Bu şartlar altında, sürekli borçlanarak, başkaları ne der diye düşünerek, bir anı yaşamak yerine onu “sahnelemek” için çabalayarak yapılan bir düğün, ne kadar sağlıklı olabilir? Ne kadar gerçek, ne kadar bizden, ne kadar içten olabilir? Artık oturup hep birlikte, samimiyetin yerini gösterişin aldığı bu yapay kurguyu sorgulama zamanı gelmedi mi? Çünkü sahte bir mutluluğun bedelini yalnızca cüzdanlarımız değil, ruhlarımız da ödüyor.
Güncelleme Tarihi: 18 Temmuz 2025, 23:22