Almanya'da 25 yıldır yaşayan, ''Herkesin doğduğu yerde haysiyetiyle yaşama hakkı var" diyerek son dönemlerde yaşanan çatışmalar ve Kürtlerin anadilleri üzerindeki yasaklara tepki göstermek amacıyla 4 ay 25 gündür yürüyerek doğduğu topraklar olan Antep'e gelmeye çalışan İsmail Atay ile 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde 34 sivil yurttaşın katledildiği Roboski'den Ankara'ya yürüyen vicdani retçi Halil Savda, Koçhisar ilçesinde karşılaştı. Savda ve Atay, birbirlerinin yürüyüşlerine destek olmak amacıyla beraber 10 kilometre yürürken, Kürt sorununda çözümü ve taleplerini bir kez daha dillendirdi.
Doğduğu Antep Nurdağı'na bağlı Emirler Köyü'nden (Saxarat) 25 yıl önce Avrupa'ya göçmek zorunda kalan İsmail Atay adlı yurttaş, ''Herkesin doğduğu yerde haysiyetiyle yaşama hakkı'' var diyerek son dönemlerde yaşanan çatışmalar ve Kürtlerin anadilleri üzerindeki yasaklara tepki göstermek amacıyla Almanya'dan doğduğu topraklara gitmek için 4 ay 25 gündür yürüyor. Yürümeye başladığı 3 Haziran gününden bu yana Türkiye ile birlikte 7 ülke gören Atay, yürüyüşü boyunca 3 tırnağını kaybetti. Yola çıkmadan önce bir veda mektubu yazan Atay, "Ben Ocakzade torunuyum. Kurmancız. 'Kırmızı Kürt' denilenlerdeniz. Dini bir kitabımız olmasa da, bütün peygamberleri hazret biliriz…" diye kendisini tanıttıktan sonra yürüyüşünün amacıyla ilgili olarak da şunları kaydetti: "30 milyonu aşkın nüfusuyla Kürtlerin durumu ne olacak? Ben hayatım boyunca milliyete dayalı ulus-devlet kimliğiyle, diliyle yaşayanları tanıdım. Hepsinin ait oldukları yerden bir aidiyeti vardı. Elbette benim de ait olduğum bir yer vardı; ancak aidiyetimi isteme gibi bir mağduriyetim de. Avrupa'ya elveda Kürdistan'a merhaba." Günde 30 ile 35 kilometre yol yürüyen Atay, Ankara'nın Koçhisar ilçesine geldiğinde bir başka adalet arayışçısı olan ve Roboski'den Ankara'ya yürüyen Vicdani Retçi Halil Savda ve arkadaşları ile karşılaştı. Birbirlerinden habersiz olarak aynı amaç için yürüyen Savda ve Atay, ardından birbirlerinin yürüyüşlerine destek olmak amacıyla beraber yürüdü. 4 bin kilometredir yürüyen Atay, "Sisteme karşı bireyler olarak artık tepki koymamız gerekiyor" derken, Halil Savda ise, Atay ile aynı amaçlar için yürüdüklerini ve dün karşılaştıklarını belirterek, "Barışın mücadelesi yükseltilince kazanan barış olacak bundan başka yapacak bir şeyimiz de yok" dedi.
'4 ay 25 gündür yürüyorum'
İsmail Atay 25 yıldır yaşadığı Almanya'dan Kürt olduğundan kaynaklı hakları için Antep'e yürümeye başladığını ve 4 bin kilometre yol aldığını belirterek, "3 Haziran günü Köln Dom Kilisesi önünde 'Herkesin doğduğu yerde haysiyetiyle yaşama hakkı var' diyerek yürümeye başladım. 144 gündür yürüyorum. Tam 4 ay 25 gün oldu. Yürüyüşüm boyunca Almanya, Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan ve Türkiye'yi gördüm. 11 Eylül günü Kapıkule Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye girdim. 25 yıl boyunca hiç gelmemiştim. Zaten orada Alman vatandaşlığı için başvurum olmamıştı. Hiç Türk konsolosluğuna da başvurmadım" dedi.
'İçimdeki hasret hiç bitmedi'
Nesiller boyunca acı duyduklarını kendisinin de Almanya'da bulunduğu 25 yıl boyunca içindeki hasretin hiç bitmediğini söyleyen Atay, Antep'te liseyi bitirdiği zaman siyasi düşüncelere sahip olduğunu ve bundan dolayı yargılandığını, ardından ise kaçmak zorunda kaldığını söyledi. Atay, Türkiye'den çıkışını şu sözlerle anlattı: "O dönem ben liseyi bitirmiştim. O dönem belirli düşüncelerimiz vardı. Siyasi savunduğumuz şeyler vardı. Yargılanıyordum da. Zaten bizlerde herkes tutuklanır. Gerçeği konuşmak gerekirse o dönemki ulusal mücadelenin boyutu böyle değildi. Askerlik de gelmişti. Ardından buradan çıkma isteği doğdu ve kendimi Almanya'da buldum. Bu bir kaçış oldu. Ama bütün yıllarım özlem ile geçti. Ben toprağıma dönmek istiyorum. O topraklar bizimdir."
'Anadilin hak olmadığını söyleyenlere tavır olarak yola çıktım'
3 yıl önce doğduğu topraklara yürümenin planını yaptığını ve bunu gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadığını söyleyen Atay, "Anadilde eğitimin hak olmadığını iddia edenlere karşı bu bir tavırdır. Yani nereye kadar. Avrupa'da işim gücüm vardı; ama beni mutlu etmiyordu. Bu duruşa bir tavır almak lazımdı. Çok bir şey değişmiyor; ama bireysel tavır almam lazımdı. Onların sürgün hayatı yaşatma istemi beni rahatsız ediyordu. Her gün ölüm haberleri beni üzüyordu. Buna bir tavır olarak bunu yaptım. Ben askerlik yapmadım. Yine yapmayacağım. Kürtlüğünden de vazgeçemezsin. Artık Kürtlerin haklarının verilmesinin zamanı geldiği için yürüyorum" diye kaydetti.
'Nesillerdir bu acıları yaşıyoruz'
Kürt sorununda inkarın ve asimilasyonun sonlandırılması ve Kürtlerin temel hakkının verilmesi için doğduğu topraklar olan Antep'e kadar yürüyeceğini ve 25 yıl aradan sonra toprağı olan köyüne döneceğini belirten Atay, şunları kaydetti: "İçimde her zaman doğduğum topraklara dönme hissi vardı. Pasaportumu sınırda verdikten sonra İstanbul üzerinden yürümeye devam ettim. Kürt sorununda inkarın sonlanması gerekiyor. TC dini ve ideolojisi ile gittiği yolun tek yol olduğunu söyledi ve bizim yollarımız kapatıldı. Nesillerdir bu acıları duyuyoruz. 10 binlerce insanımız tutuklandı. Milyonlarca insan göç etti. Her gün ölüm haberleri geliyor. Artık bir şeyler değişmeli."
'Yolculuğumda Anayasa Komisyonu'na bireysel dilekçe verdim'
Atay, İstanbul'dan sonra uzun bir yürüyüş ile Ankara'ya geldiğini ilk olarak ise Meclis'e gelerek Kürtlerin haklarının verilmesi için Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na dilekçe vermek istediğini kaydetti. Dilekçesini vermek için Meclis'e geldiğinde gittiği her yerde kapıların kendisine kapandığını; ancak ısrarla uğraşmasının sonucunda hazırladığı dilekçeyi Meclis'e verdiğini söyleyen Atay, "Binlerce kilometre aştıktan sonra haklarımızı talep ettiğim dilekçeyi sundum" dedi.
'Kırsal alanlarda çadır kurarak kalıyorum'
Almanya'dan yola çıktığında günde 30-35 kilometre yürüdüğünü, yürürken hiçbir vasıta kullanmadığını söyleyen Atay, yürüyüşü sırasında 3 tırnağını kaybettiğini ve ayaklarından çok sıkıntılar çektiğini kaydetti. Yürüyüşü sırasında Romanya'da bir rahatsızlık geçirdiğini; ancak bir an olsa bile yürüyüşünden vazgeçmediğini ve hasta hasta yürümeye devam ettiğini vurgulayan Atay, akşamları ise kendi yanında taşıdığı çadırda kaldığını söyledi. Atay, "Zaman zaman bazı bölgelerde aç kaldım. Çadırda kalıyorum. Şimdi Türkiye'de tarlalara çadırımı kuruyorum. Şehirlere girdiğimde parklarda kurdurmuyorlar bana çadır. Ankara'da 2 gün bir köprünün altında çadır kurdum. Daha sonra orada da bırakmadılar. Sonra Gazi Üniversitesi'nin yanında bulunan alana çadırı kurup yattım. Kırsal alanda ise dağlara yöneliyorum. Çünkü insanlar ilçeye veya köylere yakın yerde kalmama izin vermiyorlar" diye konuştu.
'25 yılda Türkiye'de değişen yok'
Kendisinin 45 yaşında olduğunu ve artık Türkiye'de yürümesi gerekenin Kürtler olmadığını söyleyen Atay, yürüyüşü boyunca insanlarla konuştuğunu; ancak Türkiye'nin batısına bakıldığı zaman değişen hiçbir şeyin olmadığını gördüğünü söyledi. İstanbul'dan geçtikten sonra, "İstanbul'dan Hakkari'ye barış gitmez" sözünü söylediğini ardından ise eleştiriler aldığını belirten Atay, sözünün arkasında olduğunu vurgulayarak, "Halen batı savaşı anlamlandıramıyor. Ölümler gelince 1 gün duyarlılık oluyor; ama ardından hemen unutuyorlar. Edirne'den İstanbul'a geçerken batıda yaşayanların Kürtleri anlamaya çalıştıklarının ancak şizofrenik bir durumun olduğunu gördüm. Bizim anadil hakkımız karşısında bir bölünme paranoyası yaşıyorlar. Ben kendime 25 yıl sonrasında ne değişti diye sorduğum zaman hiçbir şeyin olmadığını görüyorum. Devlet ideolojisinin yapılanmasının ötesinde kimsenin bir algısı yok. Tepeden birileri derse onlar kabullenecekler. Tepedekiler yok böyle bir şey dediği zaman onlar da bir şey düşünmeyecekler. Bundan dolayı savaşın acımasızlığı da devam ediyor" ifadesinde bulundu.
'Halillerin yürüyüşü çok güzel'
Yürüyüşü sırasında Koçhisar güzergahında Roboski'den yola çıkan Halil Savda ve arkadaşları ile karşılaştıklarını söyleyen Atak, şunları kaydetti: "Halillerin eylemi çok güzel. Ancak toplumun bu kadar da görmezden gelmesi çok kötü bir şeydir. Şimdiye kadar binlerin buna katılması gerekiyordu. Ancak duyarsızlık toplumda artık kanıksanmış. En azından insan olarak bu savaşı reddetmek gerekir. Türkiye'de halen toplumun büyük bölümü Kürtlerin statüsüz kalmasını istiyor. Bunları gördüm. Bu sisteme karşı artık bireyler olarak da tepkiler koymamız gerekiyor. Ben 9 Ekim'de Meclis'e dilekçe verirken aynı gün Başbakan grup toplantısında anadilin hak olmadığını söyledi. İşte bu zihniyetten dolayı bu insanlar yalnız kalıyor. Halil ve arkadaşları ile birlikte Tuz Gölü'ne doğru yürüdük. Oradan ben Antep'e o da Ankara'ya doğru yürüyüşüne devam ediyor."
Savda: İsmail ile aynı talepler için yürüyoruz
30 yıldır yaşanan çatışmada devletin uyguladığı insan hakları ihlallerini görünür kılmak ve Roboski'ye adalet için Roboski'den yola çıktığını belirten Halil Savda ise, İsmail Atay ile Koçhisar'da karşılaştıklarını ve aynı talepler ile yürüdüklerini gördüklerinde çok şaşırdıklarını belirterek, "Savaşın yarattığı tahribatları, asker ve gerilla ölümlerini protesto etmek amacıyla çıkmıştık. Savaşın benzer tahribatları yaşanmasın diye ortaya çıkmıştık. Aslında bu bir anlamda da kamuoyuna yüzleşme çağrısıydı. Tabi esas talebimiz de yola çıkarken çatışmasızlık ortamının sağlanması ve barışçıl bir sürecin başlatılmasıydı" dedi.
'İsmail de Kürt sorunundan dolayı göç edenlerden'
Taleplerinin somut ifadesinin Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü ve müzakerelerin yeniden başlaması olduğunun altını çizen Savda, Kürt sorunundan kaynaklı milyonlarca insanının topraklarını terk ettiğini bunlardan kimisinin batı metropollerine kimisinin ise Avrupa'ya göç ettiğini, İsmail'in de bunlardan birisi olduğunu belirterek, "Bu insanlar çok ağır şeyler yaşadılar. Bunların kamuoyunun görmesini sağlamak önemlidir. Zorunlu askerlik ve işkenceler bunları tetikledi. İsmail de 25 yıl önce göç etmek zorunda kalmış. Hapse girme korkusu, ağır savaş şartları ile bu olmuş. Köyünden uzak kalmış bir arkadaşımız. 25 yıl sonra köyüne yani Kürdistan'a gelmek istiyor. Gelirken kimliğini inkar ederek gelmek istemiyor. Türkiye'de bu savaşın esas nedeni Kürt sorununun halen çözülememesi, Kürt kimliğinin halen tanınmamış olmasıdır. İsmail de bu anlamda kimliği halen gasp edilen milyonlarca Kürt arasında yer alıyor. İsmail kimliğinin tanındığı bir ülkede yaşamak istiyor. En azından baskı ile karşılaşmadan kendi dilini öğenebileceği, toplumsal hayatta kullanabileceği, resmi yazışmalarda kullanabileceği bir ülkede yaşamak istiyor" şeklinde konuştu.
'İsmail'in talebi bizim de talebimiz'
İsmail'in talebini sahiplendiklerini ve kendilerinin de talebi olduğunu söyleyen Savda, konuşmasının devamında şunları kaydetti: "Çünkü barış tek başına bir arada yaşama olayı değildir. Barış toplumların, etnik kimliklerin ve bireylerin özgürce ve birbirlerinin haklarına saygı göstererek yaşandığı bir toplumsal duyarlılık durumudur. Bu anlamda İsmail'in etnik kimliğinin tanınması ile de örtüşen bir durumdur. Dün (14 ekim) İsmail bizimle 4 kilometre yürüdü. Bugün (15 ekim) biz akşama kadar İsmail ile Antep'e doğru yürüdük. Bu da aslında taleplerimizin ortak olduğunun ifadesidir. Toplumda barış, özgürlük talebinin dışa vurumudur. Umarım bu yürüyüşlerin sonunda barış talebi toplum tarafından iyi algılanır ve barışın sesi yükseltilir. Biz küçük bir adım attık bu adımı hep birlikte yükseltebiliriz. Barış mücadelesini toplumsa yükseltince kazanan barış olacaktır. Bundan başka da bir şansımız yok." / Diha
Güncelleme Tarihi: 16 Ekim 2012, 10:51
SIRADAKİ HABER