ZÜBEYT BARTİN/YAZDI
Yazar Zübeyt Bartin, 'Yüksekova’nın sanayi sitesi; “bir zamanlar demirle hayat bulan, çekiç sesiyle dirilen, kıvılcımlar arasında ustaların birbirine “Usta eline sağlık” dediği bir mekândı” adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.
YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:
Yüksekova’nın sanayi sitesi; bir zamanlar demirle hayat bulan, çekiç sesiyle dirilen, kıvılcımlar arasında ustaların birbirine “Usta eline sağlık” dediği bir mekândı. Şimdi ise rüzgârın süpürdüğü boş koridorlar, kilitli kepenkler, kapılara asılı “eleman aranıyor” yazılarıyla sessizliğe gömülmüş durumda. Sessizliği bozan tek ses, çaresiz kalan esnafın sitemi: “Çalışacak kimse yok.”
**
Ama öbür tarafta gençler var. Yüksekova’nın iş arayan, hayal kuran, yaşamak isteyen gençleri... Onlar da aynı kararlılıkla cevap veriyor: “Bu şartlarda çalışmamı kimse beklemesin.” Çünkü teklif edilen ücret asgari bile değil; çok daha altında. Hem iş ağır hem ücret hafif. Ne sosyal güvence var ne iş güvenliği. Üstelik yıllarca çalışsan bile usta olmak değil, aynı yerde saymak senin kaderin oluyor.
**
Her iki tarafın da haklı olduğu yerler var belki ama esas sorun haklılıkta değil, duyulmayan seslerde. Gençlerin çoğu şehirden gidiyor. Bazısı İstanbul’un bir otelinde garsonluk yapıyor, bazısı bir inşaatın en tehlikeli katında sıvacı. Aynı bedeni çalıştırıyorlar ama en azından hayatlarını bir nebze olsun idame ettirecek kadar ücret alıyorlar. Burada ise haftalık bilmem kaç bin liraya “usta yanında durma” işi var. Gençler artık “çıraklık” adı altında yapılan bu sömürüye katlanmak istemiyor.
Albert Einstein’ın bir sözü var:
“Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir.”
**
Yüksekova’da yıllardır aynı şikâyet: "Çırak yok, eleman yok." Ama neden yok? Neden gençler kendi şehirlerinde kalmak istemiyor? Bunun cevabını hâlâ sadece gençlere sorumluluk yükleyerek arıyoruz. Halbuki mesele sadece iş beğenmemek değil; mesele, yaşanabilir bir hayatın mümkün olup olmaması.
**
Sanayiye adım atan gençler, “bir gün ben de usta olurum”diyemiyor artık. Çünkü sistem onların sabrını değil, sessizliğini istiyor. Çalıştıkça öğrenmelerini değil, çalıştıkça razı olmalarını bekliyor. Birkaç çay, karın tokluğuyla geçecek bir gün, haftada iş yükünün çok üstünde mesai, ama sonunda ne bir sigorta ne de konforlu bir yaşam ümidi... Böyle bir ortamda hangi genç kendi potansiyelini gerçekleştirebilir?
**
Ustalar da haklı aslında. Onlar da geçim derdinde. Artan maliyetler, durgunluk, borçlar, sürekli azalan müşteri… Ama bu çark böyle dönmeyecek. Çırak yoksa, sanayi de yok. Gençler yoksa, Yüksekova da yarın da yok. Çünkü bir şehir, gençliği kadar genç; emeği kadar üretkendir.
**
İş sadece tornavida çevirmek değil. Gençler artık bir anlam arıyor. Bu anlamı bulamazlarsa, başka illere, başka şehirlere, bazen de başka ülkelere gitmekten çekinmiyorlar. Elimizde tutmak istediğimiz gençlere önce şunu sormalıyız: “Sen bu şehirde neden kalmalısın?” Bu sorunun cevabı “çünkü burada iş var”demekle bitmez. Devamı da olmalı: “Burada değer var, hak var, gelecek var.”
**
Bu noktada belediyelere, odalara, kaymakamlıklara, üniversitelere büyük iş düşüyor. Sadece gençlere iş yaratmak değil, işi cazip hâle getirmek, hak temelli bir çalışma düzeni kurmak, çıraklıktan ustalığa giden yolda güven ve teşvik oluşturmak gerekiyor. Belki de sanayi siteleri için yeni nesil bir "mesleki dönüşüm ve destek programı" hayata geçirilmeli. Usta-çırak ilişkisi yeniden ama bu kez karşılıklı güven, hakkaniyet ve gelecek vadeden bir modelle kurulmalı.
**
Bir zamanlar “altın bilezik” denilen meslekler bugün artık kimsenin kolunda değil. Çünkü o bilezik artık altından değil; demir tozuna bulanmış, hor görülmüş, yalnız bırakılmış. Oysa emek, bu toplumun en köklü değerlerinden biri. Yunus Emre’nin dediği gibi:
“Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan...”
**
Emeğe sahip çıkmadan, o emeği veren insana sahip çıkamazsınız. Emeği yaşatmayan bir toplum, ne kültürününe etiğini ne de geleceğini yaşatabilir.
**
Yüksekova’da sanayi sitesini ayakta tutmanın yolu, gençlere sadece bir iş değil; bir hayat teklifi sunmaktan geçiyor. “Gel burada çalış” demek yetmez. “Gel burada kal, yaşa; geliş, büyü”diyebilmek gerek.
**
Bugün gençler gidiyor. Yarın ustalar yaşlanacak. Sonra o çekiç sesleri tamamen susacak. Geride boş atölyeler kalacak. Kimse dönüp o anahtarları aramayacak.
Son söz Victor Hugo’dan:
“Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir fikrin önünde duramaz.”
**
O fikir artık buraya ait olmamak fikriyse, bu şehir yalnızlaşacak. Oysa hâlâ bir şans var. Gençleri dinlersek, birlikte çalışırsak, emeği hak ettiği yere koyarsak… Belki o boş sanayi sokaklarında yeniden hayat filizlenir.
Ama şimdilik… Sanayi boş, umut göçte.
Güncelleme Tarihi: 10 Temmuz 2025, 00:22