BDP, "KCK" adı altında 2009 yılından bu yana yapılan operasyonların, tarihi süreçlerine ve siyasal yaratımlarına ilişkin, "Postmodern darbe girişimi siyasi soykırım operasyonları" kitapçığı hazırladı. 63 sayfadan oluşan kitapçıkta, 2009 yerel seçimleri sonrasında AKP hükümetinin köşeye sıkışmasından ve Kürt siyasi hareketin yükselişinden kaynaklı olarak "Siyasi soykırım" operasyonlarının devreye sokulduğu ve bizzat Başbakan ve bakanlar tarafından yürütüldüğüne dikkat çekildi.
BDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu ile BDP Basın Yayın Komisyonu ortaklaşarak, "Postmodern darbe girişimi siyasi soykırım operasyonları" başlıklı kitapçık hazırladı. 63 sayfadan oluşan kitapçığın giriş bölümünde, 14 Nisan 2009 günü 54 seçilmiş ve BDP'linin tutuklanması ile başlayan "KCK" adı altındaki operasyonların tüm hızıyla devam ettiğine işaret edilerek, o günden bu güne kadar 8 bin kişinin gözaltına alındıktan sonra tutuklandığına işaret edildi. "Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü yok eden bu operasyonlar, Kürt halkının demokratik muhalefet olanaklarını ortadan kaldırmaya yöneliktir" tespitinin yapıldığı giriş bölümünde, "KCK adı altında yürütülen gözaltı operasyonları ve tutuklamalar, tam anlamıyla 'siyasi soykırım' operasyonudur. Operasyon sonrası yapılan yargılamalar göstermiştir ki tek partili dönemin İstiklal Mahkemeleri ya da darbe dönemlerinin askeri mahkemelerinden aşina olduğumuz toplu Kürt yargılamaları, AKP hükümetinin de baskı ve şiddet argümanlarından birisi olmuştur" vurgusu yapıldı.
'Telefonla adaylık teklif ettiğimiz üyelerimiz bile tutuklandı'
Kitapçığın "Neden Siyasi Soykırım Operasyonları Diyoruz?" başlıklı bölümünde ise operasyonların perde arkası aktarıldı. Operasyonlar sonrasında kitlelerin partiyi sahiplendiği ve boşalan yerlerin anında doldurulduğuna işaret edilen bölümde, "Tutukluyorlar, kongre yapıp yeni yöneticiler seçiyoruz, onları da tutukluyorlar. Şu anda Mardin'de arka arkaya seçilmiş 7 il başkanımız tutuklu bulunuyor. Tutuklama furyası öyle bir yayıldı ki yöneticilerimiz kongrede seçiliyor ardından ise hemen tutuklanıyorlar. Erciş ilçemizin ilçe başkanı kongreden birkaç saat sonra 13 Mayıs 2012 günü 15 kişiyle birlikte tutuklandı. Cizre ilçemiz ise tutuklamalar nedeniyle 6 ayda üç defa kongre yapmak zorunda kaldı. Cizre'de genel merkez tarafından aranıp adaylık teklif edilen üyelerimiz, bu telefon görüşmesinin ertesi günü tutuklandı" denildi. Aynı bölümde, tutuklamalar sonrası açılan davaların iddianame kısımlarında sürekli PKK tarihinin yazıldığı ve emniyetin kurguladığı "KCK" süreçlerinin yer aldığı belirtilerek, tüm bunların operasyonların "siyasi soykırım" olma özelliğini taşıdığı kaydedildi.
'2009 yerel seçimlerinde Kürtler oyları ile Başbakan'a yanıt verdi'
Kitapçıkta, "14 Nisan 2009 Öncesi Gelişmeler" adlı bölümde ise siyasal sürece ve Kürt siyasi hareketinin yükseliş dönemine dikkat çekildi. Bu bölümde 29 Mart 2009'da yapılan yerel seçimlerden alınan başarıya vurgu yapılarak, "DTP'nin 56 olan belediye sayısı 99'a yükseldi. Kürtler seçimlerde Başbakan'a oylarıyla yanıt verdi. AKP hükümeti bu sonuçlar ile hezimete uğradı. Ancak Kürt halkının bu gücü AKP tarafından görülünce, 'KCK' adı altındaki operasyonlar başlatıldı. Önceden kamuoyuna duyurularak halkla birlikte yapılan tüm hizmetler 'KCK' direktifi olduğu gerekçesiyle suç olarak görüldü. Oysaki bu meclisler, kuruluşlarını, toplantılarını, faaliyetlerini halkla ve basınla paylaştılar. Ne var ki iddianamelerde basında yer alan haberler 'illegal örgütün' kanıtı olarak yer aldı" denildi.
'AKP devletleşti'
"Devletleşen AKP, demokratik siyaseti ve özgürlük mücadelesini tasfiye etme heveslerine kapıldı" denilen kitapçığın bu bölümünde, AKP'nin devletleştiği ve kendi politikalarını hayata geçirmeye başladığı kaydedildi. Gelişmeleri hatırlatıldı bu bölümde, "AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılı ile 2009 yılına kadar olan süreç incelendiğinde, bu değişimin sadece siyaset alanında değil, giderek artan bir yoğunlukta ekonomik yapı, emniyet, askeriye ve yargı gibi diğer tüm alanlarda da yaşandığı görülmektedir. AKP, askerle giriştiği iktidar kavgasında güçlendikçe, çeşitli uygulama ve düzenlemelerle adeta eski dönemin askeriyesinin görevini devralan, eskisinden daha fazla güce ve donanıma sahip kendi polisini yarattı. Çeşitli yasal düzenlemelerle yargıyı kendisine tabi kılarak HSYK kararları ile istenilmeyen kararlara imza atan hakim ve savcıların görev yerlerini değiştirdi. Ardından ise PKK'nin ateşkes ilanından 1 gün sonra 14 Nisan 2009 tarihinde soykırım operasyonları başlatıldı" değerlendirmesi yapıldı.
'Partimizi siyasi arenada yenemeyen AKP gayri meşru yollara yöneldi'
"Siyasi Soykırım Operasyonları Neden Başladı" başlıklı bölümde ise şu tespitlere yer verildi: "Kürtlerin en temel talepleri olan anadilde eğitim, eşit, özgür ve insan onuruna yaraşır biçimde yaşama, ayrımcılığa uğramama ve siyasi statü talepleri gelmiş geçmiş tüm iktidarlar tarafından reddedilmiştir. Bu taleplere verilen cevap ise katliamlar, faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, işkence ve kıyımlar, olmuştur. Çok partili siyasi hayata geçiş dönemlerinde Kürtlerin kurduğu partiler yap engellenmiş ya da açılan davalar ile kapatılmıştır. Bunlardan 1993 yılında kapatılmış olan HEP ve ÖZDEP, 1994'te kapatılan DEP, 2003'te kapatılan HADEP, 2002'de hakkında kapatma davası açılan ve bu nedenle kendini fesheden DEHAP, 2009'da kapatılan DTP, Kürtlerin öncülüğünde kurulan ve Kürt sorununun demokratik ve siyasi çözümünü parti politikalarının ana ekseni olarak gören partilerdir. Tüm bu süreçlerden sonra ise BDP kuruldu. Partimiz kuruluşunun ardından demokratik siyasetin en büyük muhalefeti haline geldi. AKP hükümeti ise Kürdistan'ın en büyük partisini siyasi arenada yenemeyeceğini anlayınca gayri meşru yolara yöneldi." Bu bölümde, BDP'li tutuklu milletvekillerin seçimin ardından engellendi, Hatip Dicle'nin ise milletvekilliğinin düşürüldüğü vurgulanarak, "Baskılar Meclis'te de devam etti. Şu anda Meclis'te bulunan 29 vekilimize gönderilen fezleke sayısının 788 olması ve her biri hakkında yüzlerce yıl hapis cezası istenmesi durumun Meclis'te bulunan vekillerimiz açısından da pek farklı olmadığını gösteriyor" denildi.
'Parti kapatma yerine tutuklamalar ile işlevsiz kılmaya yöneldiler'
Kitapçıkta, "KCK" adı altında yapılan operasyonların zamanlamasına ve yapılış tarzına bakıldığı zaman operasyonların belirli bir planlama çerçevesinde yapıldığının ortaya çıktığına işaret edilerek, AKP'nin artık Anayasa Mahkemesi aracılığı ile parti kapatma yöntemi yerine tutuklamalar ile partiyi işlevsel kılma yöntemine yöneldiği kaydedildi. BDP'nin yerel yönetimler politikasına atıfta bulunulan kitapçıkta, "Yerel yönetimler, demokrasinin derinleştirilmesi açısından tarihsel bir öneme sahiptir. Halkın katılımına ve denetimine kapalı merkezi ve yerel yönetim anlayışının olduğu Türkiye'de, milyonlarca insanın geleceğini ilgilendiren tüm ekonomik ve siyasal kararlar, bir avuç azınlık tarafından alınıyor. Partimiz bu çerçevede başta Demokratik Özerklik Projesi ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı olmak üzere bu konudaki diğer evrensel demokratik düzenlemeler ekseninde bu zihniyeti kırmak ve özellikle kadınların ve gençlerin yönetime katılmaları için siyaset yürütüyor" ifadesi kullanıldı.
'Belediyelerin projeleri iptal ettirildi'
BDP'li belediyelerin çalışmalarının engellendiğine işaret edilen kitapçıkta, yaşanan süreçte Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin yurtdışından finansmanı sağlanan 8 projesinin hiçbir neden gösterilmeden AKP hükümeti tarafından engellendiği belirtildi. Eğitim Destek Evleri'nin hukuka aykırı olarak kapatıldığına vurgu yapılan kitapçıkta, "Türkiye'nin birçok ilinde Türkçe'den başka dillerde belediyecilik faaliyetleri yürütülürken, belediyelerimizin Kurmanci, Zazaki, Arapça, Süryanice dilleriyle yürüttüğü çok dilli belediyecilik faaliyetleri yasaklandı" denildi. Kitapçıkta, AKP'nin Van'da meydana gelen depremin ardından önlem almak yerine belediyeye yöneldiğine işaret edilerek, "Hükümetin Van'ın yeniden yapılanması için yürüttüğü çalışma ise partimizin Van merkez ve ilçe belediyelerine operasyon yaparak belediye başkanlarımızı tutuklamak oldu" denildi.
'Şırnak'a özel plan yapıldı'
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın İçişleri Bakanı olduğu dönemde söylediği "Hakkari ve Şırnak ile ilgili özel planlarımız var" sözüne atıf yapılan kitapçıkta, "Operasyonların başlaması ile birlikte AKP'nin olmadığı Şırnak'ta özel plan yapıldı. Bura seçimlerde uygulanan özel politikalar hayata geçirilse de Kürt halkı sandıkta gereken cevabı verdi. Şırnak'tan iki milletvekilimiz, 5 belediye başkanımız, 2 eski belediye başkanımız, 29 belediye meclis üyemiz, 6 il genel meclis üyemiz tutuklandı. Seçilmişlerimizin neredeyse tamamı yüzlerce yıla varan hapis cezaları ile yargılanıyor" vurgusu yapıldı. Kitapçığın, "Kadın Özgürlük Mücadelesine Müdahale" bölümünde ise, binlerce partili kadının cezaevinde olduğunun altı çizilerek, "AKP hükümetinin cinsiyetçi zihniyetinin en belirleyici alanlarından biri de cinsiyetçi politikalarıdır. Sadece Başbakan'ın ağzından kadınlarla ilgili dökülen sözler bile durumun vahametini gösteriyor. Kadın konusunda bu şekilde cinsiyetçi politikalar üreten AKP iktidarının, partimizin kadın çalışmalarına yönelmesi ise kendileri açısından kaçınılmaz hale gelmiştir. Zira BDP Kadın Meclisi siyasal temsiliyet açısından ve politik tüm alanlarda önemli gelişmeler kaydetmiş, bunun sonuçlarını da her aşamada teyit etmiştir. Bugün BDP Kadın Meclisi, demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma perspektifiyle dünya kadınlarına örnek olacak bir düzeydedir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü gibi kadın çalışmaları suç olarak görülmüştür" ifadesi kullanıldı.
'Akademiler hedef haline getirildi'
Kitapçıkta, bir başka yönelinen alanın ise siyaset akademileri olduğu kaydedildi. Kitapçıkta, akademilerde, Demokrasi Kültürü, Barış, Siyaset, Ortak Yaşam, Kimlik, Kültür Öğeleri, Bilim, Örgütlenme ve Toplumsal Cinsiyet gibi derslerin verildiğine işaret edilerek, "Partimiz tüzüğü ile kurulan akademilerin kurulmasının önünde hiçbir engel yokken, AKP tarafından hedef haline getirildi. Akademilerimiz iddianamelerde, 'örgüte elaman yetiştirmek' suçlamasıyla operasyonlara maruz kaldı. Bu operasyonlarda yalnızca parti çalışanları değil, akademisyenler ve aydınlarda tutuklandı. Bunların arasında Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu'da yer aldı" denildi.
Avukatlar, sendikacılar, gazeteciler, öğrenciler….
Kitapçıkta, operasyonların bunlarla sınırlı kalmadığına işaret edilerek operasyon kapsamında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatları, sendikacılar, gazeteciler, öğrenciler gibi toplumsal alanın birçok kesiminin hedef yapıldığı kaydedildi. Kitapçıkta, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın tutuklanan avukatlarının müvekkilleri ile yaptığı görüşmelerin "suç" sayıldığına işaret edildi. Kitapçığın gazetecilerle ilgili bölümünde ise, "Büyük medya tekellerini yüksek para cezalarıyla sindirdikten sonra, kendi medyasını yaratan AKP'nin özgür muhalif gazetecilerin payına uygun gördüğü uygulama ise hapis olmuştur. Erdoğan, oluşan baskıdan dolayı sürekli yaptığı konuşmalarda gazetecilerin, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklu olmadığını ileri sürdü. İstanbul'da açılan davanın iddianamesine bakıldığı zaman yapılan haberlerin ve gazetecilik faaliyetlerinin görüleceği açıktır" denildi.
'Operasyonlar hukuki açıdan skandal'
Kitapçıkta, AKP'nin kendi geleceği için dizayn sürecini geliştirdiği bu bağlamda medyaya sansür uygulandığı ve demokrat gazetecilerin işten birer birer çıkarıldığı vurgulanarak, medyaya uygulanan sansürün en bariz göstergesinin ise medyanın Roboski katliamını ilk olduğu günlerde görmezden gelmesi olarak gösterildi. Kitapçıkta, "Türk medyası katliamı hükümetten açıklama geldikten sonra yanı olaylardan 14 saat geçtikten sonra haber yapabildi" denildi. Kitapçığın, "KCK Operasyonlarının Hukuksal Boyutu ve Bazı Somut Örnekler" başlıklı bölümünde ise şunlar kaydedildi: "Operasyonlar hukuki açıdan skandal. Örneği; 'Dolma yaptım gelin, yiyelim" şeklindeki konuşmalar Molotof kokteyli olarak kodlanarak suç olarak yansıtılıyor. Partimizin yasal toplantılarında alınan kararlar, iddianamelerde 'yasadışı eylem kararı' olarak yer aldı. İddianamelerde, Federal Kürdistan Bölgesi'ne gitmek, parti üyesi olup yurtdışına çıkmak, AİHM'e dava götürmek, Erdoğan'ı protesto etmek, ölen örgüt mensuplarının cenazesine katılmak, 8 Mart, Newroz, 1 Eylül gibi etkinliklere katılmak, belediye başkanlarının üyesi oldukları partiye aidat ödemeleri gibi birçok şey suç olarak gösterildi."
Kitapçığın sonuç bölümünde ise AKP hükümetinin 2009'dan bu yana tüm muhaliflere yönelik "cadı avı" yürüttüğü belirtilerek, "'KCK' adı altında siyasi operasyonları devreye sokan AKP hükümeti, bir kez daha katliam, sürgün, asimilasyon, inkar ve imha politikaları ile yok edilemeyen bir halkı 'sanık' sandalyesine oturtarak sindirmeyi amaçlıyor. Bizzat Başbakan ve bakanların emri ile yönetilen bu siyasi soykırım politikasının tek amacı AKP hükümetine karşı ülkede barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten Kürtleri susturmak ve hizaya çekmektir. Kürtlerin siyaset arenasının dışına itmeyi amaçlayan bu operasyonların başarıya ulaşamayacağı gün gibi aşikardır. Çünkü Kürt siyasal hareketinin mücadele deneyiminin perdesini araladığımızda tasfiyeye karşı direniş, asimilasyona karşı var olma mücadelesi ve köleliğe karşı olan özgürlük tutkusuna, dost düşman herkes tarih huzurunda şahittir. Kürtlerin de arş-ı alaya çağrısı şudur: Adalet, onurlu bir barış, özgürlük ve statü" vurgusu yapıldı. / Diha
Güncelleme Tarihi: 23 Şubat 2013, 10:53
SIRADAKİ HABER