Dilan kızımız fakirdendir!

Polis tüfeğinden çıkan gaz bombası kafasına isabet eden Dilan kızımız fakirdendir. Sayın Hüseyin Avni Mutlu'nun 'aklını' birazcık tatile çıkarıp 'kalbini' dinlemesinin tam zamanı.

Dilan kızımız fakirdendir!
 * İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 1 Mayıs’ta polisin sıktığı gaz bombası ile yaralanan Dilan’ın ‘marjinal’ gruplara üye olduğunu kanıtlamak için binbir dereden su getirmeye devam ediyor. Yalnız o getirse iyi, emniyet de işini gücünü bırakmış, yaşam mücadelesi veren bir kızı suçlu çıkarmak için görüntü ve delil peşine düşmüş. Vali internetten örnekler veriyor. Dilan’ın yaşından dem vuruyor. O gün yerde olduğunu söylüyor. “Polise taş attı, bilye attı” diyor. Elinde molotof olduğu iddia edilen görüntüleri polis basına servis ediyor.
Nasıl bir polis devleti olduğumuzun en güzel göstergesi Dilan hastanedeyken yaşadıklarımız. Bir hastadan terörist yaratma telaşı sarmış dört bir tarafımızı. 
Mesele Dilan’ın kim olduğunda değil, yaralandığında nerede olduğunda, öncesinde hangi örgüte üye olduğunda, o gün elinde ne taşındığında da değil. Sonuçta polis havaya atması gereken gaz bombasını Dilan’ın kafasına attı mı, attı. Dilan hastanede yaşam mücadelesi veriyor mu, veriyor. O zaman nokta. Ortada bir hata var. Eğer devletseniz o hatayı başka hataları örnek göstererek örtemezsiniz. Hüseyin Avni Mutlu’ya buradan naçizane bir tavsiyem var. Dilan’ı karalamak için ayırdığı zamanı ve emeği keşke bu aileyi biraz olsun anlamaya çalışarak harcasaydı. İşsiz bir babayı, o babanın beyhude hukuk mücadelesini, işsizliğin bir ailenin içine düşürdüğü çaresizliğin hikâyesini, o ailenin yaşadıklarını, yani Dilan’ı buralara getiren nedenleri farklı bir açıdan görebilseydi. Empati İstanbul’da bir semt adı olmasaydı keşke! Hüseyin Avni Mutlu’nun ilk yapması gereken, kameraların karşısına çıkıp ‘Dilan kızımızı’ suçlu ilan etmek değil ‘Dilan kızımızı’ ve ailesini hastanede ziyaret etmek olmalıydı. İlla bir örgüte monte edecekseniz durun ben size Dilan kızımızın örgütünü açıklayayım... Kendisi Türkiye’de binlerce üyesi olan ‘çaresizlik örgütü’nün mensubudur. Hakkını arayamayan aileler hücresinin üniversite sınavı için lise son sınıfta çile dolduranlar kanadındandır. Hayat hikâyesi hakkında bildiklerimizi biraz olsun gözümüzde canlandırınca şurası net ki polis tüfeğinden çıkan gaz bombası kafasına isabet ettiği için hastanede yaşam mücadelesi veren Dilan kızımız fakirdendir. Sayın Hüseyin Avni Mutlu’nun ‘aklını’ birazcık tatile çıkarıp ‘kalbini’ dinlemesinin tam zamanı. 

* Taksim’de 1 Mayıs yasaklarını gösterip “Bakın bu memlekete barış gelmez” diyorlar. Bununla da kalmayıp uçan kuşa bakıp “Bak ben demiştim, barış gelmeyecek” demek için pusuya yatıyorlar. Yakın zamanda ‘Havada bulut var, barış hayaldir’ diye şarkı tutturmaya başlarlarsa da şaşırmayacağım. Oysa benim hâlâ umudum var. Barış süreci de inadına tıkır tıkır ilerliyor. Her iki taraf da işi yokuşa sürmeden adımlarını atıyor. Ben de demokrasi olmadan barış dolu bir ülkede yaşamayacağımızın farkındayım ama emin olun barış gelmeden bu memlekete demokrasi asla gelmeyecek. 

* Taksim’de Gezi Parkı’na yapılacak askeri kışlanın AVM ve rezidans olacağı açıklandı. Biliyorum çok absürd gelebilir ama “İstanbul’un ortasındaki tek açık alana (geç kalmadıysak) içinde ne olursa olsun bir bina yapmak yerine büyük bir botanik bahçesi yapalım” diye bir teklifte bulunsam fazla naif bulup güler misiniz? Peki, bunu istemenin bile komik kaçıyor olması hayli trajik bir durum değil mi kuzum? 

* Londra’nın nadir güneşli günlerinden birinde sakin bir kafenin bahçesinde oturuyorum. 30’lu yaşlarında, irikıyım bir adam, yanında kendisine benzeyen bir köpekle geldi. Tam içeri girecek, kafedeki bir başka müşterinin kapıya bağladığı küçük bir köpek havlamaya başladı. Adam önce söylendi, yanından geçerken köpeği çaktırmadan tekmeledi. Zavallı hayvan bağırınca hepimiz dönüp adama dik dik bakmaya başladık. Kendi köpeği ile bahçede biraz durdu, söylendi, ilerideki küçük köpeğe küfürler etti. Sinirle çıktı, çıkarken bu sefer küçük köpeğe okkalı bir tekme fırlattı. Bir-iki müşteri “N’oluyoruz birader” demeye kalktı, bir-iki küfür de onlara bastı. Gitti... Köpek döven bir köpekseverin elinden ucuz kurtulduk. Hayvansever bir insanın bu hayvan düşmanlığı üzerine sonrasında düşündüm durdum. Adam hayvan seviyordu sevmesine ama sadece kendi hayvanını seviyordu. Az gittim uz gittim, sonunda bencilliğin de bir tür ‘hayvanlık’ olduğu fikrine ulaştım. Ne kadar tanıdık hayat kareleri bunlar diye de düşünmedim değil! 

* Son zamanlarda gördüğüm en komik mimari projeyi internette dolaşırken fark ettim. Bir e-ticaret şirketi modaya uyup açık ofislerini yenilemiş. İşin mimari kısmı felaket, oraya hiç girmiyorum, asıl üzerinde durmak istediğim, firmanın bu yeni dekorasyonunu tanıtma şekli. Bütün çalışanları açık ofisin ortasına toplamışlar, “Pencerenin perdesini aç bana göster yüzünü...” diye başlayan bir fasıl şarkısını okutmuşlar. Arkada utlar çalıyor, önde çalışanlar şarkı söylüyor, klipte de yeni ofisten görüntüler ekrana geliyor. Klibin sonunda firmanın icra kurulu başkanı güzel de bir söylev çekiyor. Böyle ofis dünyada var mı bilmiyorum ama yok böyle bir ofis dekorasyonu tanıtımı!

Cüneyt Özdemir / Radikal

Güncelleme Tarihi: 05 Mayıs 2013, 10:33
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER