Hrant Dink davası ironik bir hal aldı!

Katledilişinin 6'ncı yılında Hrant Dink'i anlatan Garo Paylan, Dink'in devletin yaratmaya çalıştığı "şeytan Ermeni" algısını, kullandığı barış diliyle yıkmaya başladığı için katledildiğini söyledi.

Hrant Dink davası ironik bir hal aldı!
Paylan, "Deniz fenerimizi kaybettik. 1915'ten önce de aydınlarımızı katlettiler" dedi. Avukat Fethiye Çetin ise, "Devletin birliğini bozmak iddiasıyla öldürülmüş Hrant Dink'i öldüren kişilerin, aynı devletin bütünlüğünü bozduğu söyleniyor. Bu ironik" dedi. 

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, hakkında TCK'nin 301. maddesinden açılan dava, medyada çıkan nefret içerikli haberlerle hedef hale getirilmesi ile birlikte katledilmesinin üzerinden 6 yıl geçti. Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde Osmanbey'deki Sebat Apartmanı'nda bulunan ve kurucularından olduğu Agos gazetesi önünde tetikçi Ogün Samast tarafından arkadan vurulduğunda, toplumun birçok kesimi sarsıldı. Ermeni halkı için hiç kuşkusuz daha sarsıcı olan bu cinayet, Ermeni soykırımının devamı olarak yorumlandı ve pankartlara "1.5 milyon + 1" şeklinde yansıdı. Aldığı tehditleri aktardığı son yazısında, "Kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim; ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz" diyen Dink'in neden hedef seçildiğini ve Dink'in Ermeni toplumu için ne ifade ettiğini Hrant'ın Arkadaşları grubundan Garo Paylan ve Hrant Dink cinayeti davasındaki gelişmeleri takip eden Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin anlattı. 

Paylan: Devlet 'şeytan Ermeni' algısı yarattı


"Devletin burada bir düşmanı vardı, burada olmayan, burada yok ettiği ve kuyruklu şeytan haline getirdiği bir Ermeni algısı vardı toplumda" diyen Paylan, toplumun hafızasında ve algısında "şeytan Ermeni" algısı yaratıldığına dikkat çekti. Paylan, "Anadolu'nun pek çok yerinde olan Ermeniler artık yoktu ve o algıyı yaratmak çok kolaydı. 1915 Ermeni soykırımından 80 yıl sonra Hrant Dink diye birisi çıktı ve 'o sizin bildiğiniz hikaye öyle değil' diyerek, bütün paradigmayı alt üst etti. Gerçekti samimiydi ve barışın dilini kullanarak bu toprakların insanlarına o bildiğimiz tarihin öyle olmadığını, Ermenilerin şeytan olmadığını, buranın kadim bir halkı olduğunu ve başına kötü bir şey geldiğini anlattı" diyerek, Dink'in Türkiye toplumuna diasporaya dağılan Ermenilerin aslında Türkiyeli olduklarından bahsettiğini dile getirdi. Paylan, Dink suikastına giden süreci ise, "O kadar samimi bir dille yapıyordu ki bunu, tehlikeli bulundu. Devlet içindeki belli odaklar onu hedef haline getirdi. Ve sonuç olarak Hrant Dink'i 6 yıl önce kaybettik" diye özetledi. 

'Adaleti sağlayamadık'


6 yıl boyunca Hrant Dink'in katledilmesi ile ilgili adalet mücadelesi içerisinde olduklarını belirten Paylan, "Hrant Dink'i belki koruyamadık, burada yaşatamadık, belli odaklar onu elimizden aldı. Onunla ilgili bulabileceğimiz adaletin, en azından devlet içindeki kendini sürekli üreten Ermeni'yi sürekli olarak yok etme motivasyonu üzerine kurulu olan o bürokratik yapının değişmesi için mücadelemiz oldu. Fakat bunda başarılı olamadık" dedi. Adalet sağlama konusunda başarı sağlanamamasının yanı sıra, cinayette suçu ve ihmali bulunan kamu görevlilerinin de terfi aldığını hatırlatan Paylan, "Bu bizim için kötü bir işaretti. Çünkü bu şunu getirdi; biz o yapıyı değiştiremediğimiz sürece o yapı kendini tekrar ve tekrar üretiyordu ve kamu otoritesi bu adaleti vermediği sürece 'devam edin' diyordu. Ve bu 'devam edin' algısı Sevag'ı elimizden aldı" diye konuştu. 

Ermeni soykırımının yıldönümü olan 24 Nisan'da Batman Kozluk'taki askeri kışlada katledilen er Sevag Balıkçı'nın davasında da delillerin karartıldığını hatırlatan Paylan, "Hrant Dink'te yaşadığımız bir sürecin benzerini maalesef onda yaşadık. Bu yapı mahkum edilmediği sürece, devlet içindeki bütün o bürokratik yapı ya da toplumun büyük kesimlerine bir Ermeni öldürmenin, bir ötekini yok etmenin çok da büyük bir suç olmayacağını söyleyen bir ses var hala. Mücadelemiz de bu sesin dağılması yönünde" dedi. Paylan, Dink'in Ermeni toplumu için ne ifade ettiğini ise, "Hrant o kadar samimi bir dil kullanıyordu ki, en milliyetçi dimağlarda bile etki bırakıyordu. Bildiği Ermeni'nin dışında bir Ermeni var ortada ve kendi hikayesini anlatıyor yalnızca. O samimi dili devam ettirebiliyor olsaydı, şu anda bizlerin yapmaya çalıştığı şeyi Ahpariğimiz (kardeşimiz) kendine has duygusuyla çok iyi yapıyordu; keşke devam ettirebilseydi" cümleleriyle değerlendirdi. 

'1915'te de önce aydınlarımızı katlettiler'

Bu sene Hrant Dink'in "Buradayız Ahparig (Buradayız kardeşim)" sloganı ile andıklarını anımsatan Paylan, "Bizim deniz fenerimizdi, aydınımızdı. O samimi dili bizi de kapsıyordu ve bizim de duygularımızı anlatıyordu. Biz hep 'aman konuşma oğlum, kızım' uyarıları ile büyüdük. Konuşanın başına iş gelir diye bildik, halbuki o konuşuyordu ve insanları etkiliyordu" dedi. Dink'in o nedenle tehlikeli bulunarak katledildiğini belirten Paylan, "1915'te de önce aydınlarımızı katlettiler. Bir toplumun önderlerini, aydınlarını katlediyorlar ki, toplum ışıksız kalsın. Maalesef biz bu süreci bir kez daha yaşadık" diye belirtti.

Çetin: Örgüt yok kararı dosyanın içeriğine aykırıydı

Avukat Fethiye Çetin ise, Dink davası hakkında yerel mahkemenin "örgüt yok" kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bozulmasının talep edilmesi hakkında, "Bizim açımızdan kesinlikle beklenen bir karardı. En başından beri bu cinayetin organize bir şekilde işlendiği belliydi. Biz bunu defalarca dile getirdik. Dava da zaten örgüt suçlamasıyla açılmıştı ve dosyada yeterince delil vardı. Buna rağmen dosyanın var olan içeriğine de aykırıydı. Umarız Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararı da bu yönde olur" dedi. Dink davasının iddianamede yer alan Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesi, yani "silahlı örgüt kurmak" suçlamasıyla açıldığını; ancak savcının daha sonra mütalaasını verirken bunu TCK'nin 309. maddesini, yani "anayasal düzeni ortadan kaldırmak" suçunu ileri sürdüğünü anımsatan Çetin, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 302. maddeye işaret ediyor. Devletin toprak bütünlüğüne aykırı davranmak gibi bazı suçlamalar var" dedi. Çetin, tebliğnamede bu bütünlüğün milletin bir arada yaşama arzusunu bozmak olarak ele alındığına işaret etti.

Yargılamadaki ironi! 

Yargılama sürecindeki çelişkili bir noktaya dikkat çeken Avukat Çetin, "Yaşarken Hrant Dink devletin birliğini bozmakla suçlandı. Ben çok iyi hatırlıyorum, bazı gazetelerde, 'Birliğimizi bozuyor bu adam, susturun' diye başlıklar atıldı. Devletin birliğini bozmak iddiasıyla öldürülmüş Hrant Dink'i öldüren kişilerin, aynı devletin bütünlüğünü bozduğu söyleniyor. Bu açıdan ironik" diye konuştu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tebliğnamesinde Erhan Tuncel'in "azmettirici" olduğunun vurgulandığına işaret eden Çetin, "Eğer bu yönden ve eksik soruşturma yönünden bozma gerçekleşirse daha etkili bir yargılama yürütülebilir" diye belirtti. 

'Adalet arayışının devamı gelmeli'

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ardından, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin de kararı bu yönde olması halinde, davanın tekrar açılacağını belirten Çetin, "Mahkeme kararında direnebilir ya da kararı bozup soruşturmayı derinleştirebilir" dedi. Çetin, "Bu dava ancak 6 yıl sonra bu noktaya geldiyse bu, kamuoyunun baskısıyla oldu" diyerek, kamuoyunun bu konudaki adalet arayışının devam etmesini diledi. DİHA

Güncelleme Tarihi: 18 Ocak 2013, 10:29
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER