Meclis'te kurulan komisyonunun hazırladığı raporla yapılan suç duyurusundan iki yıldır bir sonuç çıkmadığını ifade eden Kırbayır, "Bizler davalı devletin davacı yurttaşlarıyız. Bu davadan ölmek var dönmek yok" dedi.
12 Eylül 1980 darbesinde gözaltında kaybedilen oğlu Cemil Kırbayır'ın bulunması için 33 yıl mücadele veren ve 105 yaşında İstanbul'da yaşamını yitiren Berfo Kırbayır, Ardahan'ın Göle ilçesine bağlı Okçu köyünde toprağa verilmişti. Darbe döneminde köyde yaşayan Kırbayır'ın ağabeyi Mikail Kırbayır ile dönemin köy muhtarı Aydın Gültekin (73), darbe günlerini DİHA'ya anlattı. 12 Eylül akşamı köye askerlerce baskın düzenlendiğini ve baskın sonucu köyden 4 kişinin gözaltına alındığını belirten Gültekin, "O gece köyü askerler bastı. Cemil ile beraber 3 kişiyi aldılar. Arkadaşları 55 günlük gözaltı ve işkencenin ardından geri döndüler; ama Cemil bir daha hiç dönmedi. Ailesi yıllarca Cemil'in izini bulmak için seferber oldu" dedi.
'Vay anam ölüyorum'
Kırbayır'ın darbe döneminde okul okuduğunu belirten Gültekin, "Cemil'in herhangi bir suçu ya da sorunu yoktu. Devlet onu ne için götürdüyse, bir daha da dönmedi" dedi. Kendisi ile birlikte gözaltına alınan ve geri dönen 3 arkadaşı ile görüştüğünü belirten Gültekin, "Kars'tan geri dönen arkadaşlarından bilgi almaya çalıştım. Onlar da, 'Bizleri sırayla işkenceye alıyorlardı. İşkence odası bizim kaldığımız yere yakındı. Bizleri çırılçıplak soyuyorlardı. Cemil'e işkence yapıyorlardı. Cemil en son 'vay anam ölüyorum' şeklinde bağırdı bir daha da sesini duymadık' dediler. Berfo Ana'nın da bizlerin de eline bir şey geçmedi. Acılarımız hep ortaktır" diye konuştu.
'Cemil'i devlet öldürdü, firar etmedi'
Darbenin yapıldığı akşamı anlatan Cemil Kırbayır'ın ağabeyi Mikail Kırbayır, 12 Eylül günü gecenin geç saatlerinde asker tarafından evleri basılarak kardeşinin alındığını söyledi. Kırbayır, "Aynı yerden 4 kişi aldılar. Bunları bir hafta boyunca, Göle 247. Piyade Alay Komutanlığı'nda beklettirdiler. Ardından, Erzurum, Kars, Ağrı ve Ardahan'dan alınan 17 genç daha sonra, 9. Kolordu Komutanlığı emrindeki askeri gözetim evine götürüldü. Kardeşim alındıktan 7 Ekim tarihine kadar görüşüne gittim. Sıkı yönetim o sıcak ve cafcaflı döneminde Cemil ile yüz yüze görüşme olanağını hiç yakalayamadık. Katı kanun diye tabir edilen yeraltındaki mağara gibi yerlere insanları tutsak etmişlerdi. Sadece pusula ile kimi kişisel ihtiyaçları askerler tarafından veriliyordu. Pusula ile bana not gönderiyordu. Pusulada, 'Ben iyim beni merak etmeyin' diyordu" dedi. Kırbayır, o dönemler kendisinin Mal Müdürlüğü'nde Vergi memuru olarak görev yaptığını belirterek, "Kardeşim alındıktan sonra devamlı evimiz basılıyordu. Babam çalıştığım yere geldi. Ve askerlerin tekrar evi bastığını, askerlerin Cemil'in firar ettiğini söyledi. Ben de sen ne diyorsun, daha dün gittim onu gördüm. Nasıl firar etmiş, Cemil firar etmedi. Cemil'i öldürdüler. Bunlarda kendilerince hazırlanan senaryolardır. Bu yalandır. Devlet Cemil'i öldürdü dedim" şeklinde konuştu.
'Askeriyenin zimmet defterinde kardeşimle diğer gözaltıların ismini gördüm'
Kırbayır, yaşanan gelişmelerden sonra iş yerinden 10 günlük izin aldığını belirterek, ilk etapta 247. Piyade Alay Komutanlığı'na gittiğini anlattı. Kırbayır, "Nizamiyeye gidince görüşmeme izin vermediler. Ben de komutanla telefon üzerinden görüşerek kardeşimin akıbeti hakkında endişeli olduğumu söyledim. Bana, 'Sen ne biçim devlet memurusun, o şerefsiz, firar etmiştir. Ölü ya da sağ devlet sana teslim edecektir, devlet senden korkmuyor' deyip, telefonu yüzüme kapattı. Zaman kaybetmeden hemen Kars'a gittim. Kars'ta bir gün önce uğradığım, para verdiğim Cemil Kırbayır ile görüşmek istiyorum dedim. Bana Cemil yok burada dediler. Emniyette olduğunu söylediler. Zaman kaybetmeden emniyete gittim. Emniyet, 'Cemil'i biz almadık dediler', tekrar askeri gözetim evine geldim. Kardeşimi orada bulamadım, başına bir şey mi geldi şeklindeki bağırışmalarımın ardından, rütbeli biri geldi. Bana, Cemil burada değil dedi. Ben de onlara inanmadığımı söyleyerek, zimmet defterini görmek istediğimi söyledim. Bana zimmet defterini açtılar. Defterde, Cemil Kırbayır, Çetin Aşuner, Cengiz Kaya, Metin Aktaş'ın 8 Ekim sabahı buradan alındıkları yazılıyordu. Herkesin isminin önüne alındı yazılırken, kardeşimin isminin önüne kırmızı yazılarla 'getirilmedi' şeklinde yazılıyordu. Bana kardeşimin ısrarla firar ettiğini söylediler. Ben de eve gidip durumu aileme anlattım. Evdeki herkesle birlikte, 'firar etti' dedikleri yeri görmeye gittim. Firar etti denilen yerin kapısında onlarca asker vardı. Yerleşim yerinden 500 metre uzaklıktaydı. Öyle bir yerden bir insanın kaçma olasılığı sıfırdır. Cemil kaçmamıştı, başına bir şey gelmişti" dedi.
'Olayı takip ettiğim için beni Karaman'a sürgün ettiler'
Yaşanan gelişmeleri 3 gün boyunca takip ettiğini belirten Kırbayır, "Kaymakam Şükrü Kocatepe beni çağırdı, gidip görüştüm. Morali bozuk, gözleri buğuluydu. Ben, Cemil'in başına bir şey mi geldi söyleyin ben hazırım diyordum. Bana, 'Korkulacak bir durum yok, ama üzgünüm, 1402 sayılı yasa gereği derhal ilçeyi hatta bölgeyi terk etmem gerektiğini' söyledi. Nasıl diye ben tekrar sorunca, 'ben bilmiyorum karar bu' dedi. Yasal hiçbir hak ve zaman bırakılmadan, beni Karaman'a gönderdiler" ifadesinde bulundu.
'Cemil Kırbayır firar etti'
Babasının başvuruları üzerine çaldığı tüm kapılardan geri döndüğünü belirten Kırbayır, "Hiçbir yer babamı kaale almadı. Sadece Barolar Birliği, Kars Savcılığı'na durumun ciddi olduğunu belirterek, müracaatın değerlendirilmesi ve soruşturmasının başlatılması için yazı gönderdi. Savcılık da soruşturma başlatıldı. Talimat yoluyla alınan ifadede 'Cemil Kırbayır firar etti' deniliyor. Bu firar kelimesi yıllarca sürüp geldi" dedi.
'İnceleme komisyonunda işkence ile öldürüldü denildi ama…'
Kırbayır, "O süreç içerisinde senaryo çok güzel hazırlandı. Evde kardeşimin akıbetini soracak başka kimse olmadığı için ilk önce beni etkisiz hale getirdiler. Sonra yazdıkları ve çizdikleri senaryo gereği, aralıklarla evimizi basar, bize sıra dayağı çekilirdi. Cemil'in eve geldiğini söylerlerdi. Kendi evimizde bir zulüm, esir kampında gibiydik. Babam bu adaletsizlikleri ve gerçeği bildiği halde evlat acısına dayanamayarak 10 yıl önce yine ev basılırken, askerin zulmüne isyan ederek, beyin kanaması geçirdi ve yaşamını yitirdi" şeklinde konuştu.
2001 yılında İnsan Hakları Derneği'ne (İHD) başvurduklarını ve Galatasaray Meydanı'nda Cumartesi Anneleri'ne katıldıklarını belirten Kırbayır, "Cumartesi Anneleri'ne annem ile beraber katıldım. Ankara'ya yürüyüş gerçekleştirdik. Parlamento'ya gittik. Gitmediğimiz yer kalmadı. O tarihe kadar sanki Cemil Kırbayır, bu dünyada hiç yaşamamış gibi kimse bilmiyor. Tamamen unutulmuştu. Bu da devletin ve katillerin işine gelmişti. Uzun soluklu mücadelemizin ardından TBMM çatısı altında Kırbayır için Araştırma Komisyonu kuruldu. Araştırmaları Kars'ta başlattılar. 30 yıl aradan geçmişti. Cemil'i tanıyanlar ile irtibata geçildi. Onlarla tek tek görüşmeler yapıldı. Herkes, Cemil'in işkencede öldürüldüğünü söyledi. Beraber gözaltına alınan ve geri dönen 3 arkadaşı da 'Biz dört kişiydik. Dördümüzün de gözü bağlıydı. Bizi soydular. Ellerimizi arkadan bağladılar. Cemil'i işkenceye aldılar. Ağır kaba dayak atılıyordu. Cemil karşı çıkıyordu. İtiraz ediyordu. En sonunda çığlıkları yükseliyordu. Çığlıkları birden kesildi. Bir daha da sesini duymadık' dediler. Komisyon tarafından hazırlanan raporda, devletin iddia ettiği gibi firar etmediği, ağır işkence sonucunda polis Mehmet Haytan, Selçuk Akyıldız, MİT'ten Zeki Tunçkolu, Taner Alper tarafından sorgulama esnasında işkence yapılmış ve cesedi bir şekilde kaybedilmiştir denildi. Komisyon tarafından hazırlanan rapor, Adalet Bakanlığı aracılığıyla, Kars Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak gönderildi. 2 yıla yakındır iddianame hazırlanmamıştır. Güya savcının incelemesi devam ediyor" şeklinde konuştu.
'Suçlular devletin resmi görevlileri oldukları halde korundular'
Annesinin çok mücadele verdiğini ifade eden Kırbayır, "Annem alanlarda çığlıklar attı. Çığlıkları ülke sınırlarını aştı. 12 Eylül davasında Türkiye'nin ilk müdahilidir. 'Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'dan şikayetçiyim' dedi. Evren ile Şahinkaya'nın, parlamenter sistemini lağvetmek ve darbe yapmaktan yargılanmasını ben hazmedemiyorum. Bunlar, sadece darbe yapmak ve parlamenter sistemi lağvetmekle suçlanamazlar, devletin gücünü elinde bulunduran bu kişiler darbe yönetimleri sırasında binlerce insanı zindanlara atmışlardır. Binlerce insanı işkence sonucu sakat bırakmışlardır. Binlerce insanın yaşam hakkını ellerinden almışlar. Kenan Evren ve Şahinkaya, insanlık sucu işlemişlerdir. Sadece bunların değil, o dönemin komutanları, valileri ve tüm uygulayıcı güçlerin yargılanmasını talep ettik. 33 yıldan bu yana verdiğimiz mücadelede katiller himaye edildiler. Suçlular devletin resmi görevlileri oldukları halde korundular, kollandılar, himaye edildiler" dedi.
'Bu davadan ölmek var dönmek yok'
Annesinin, eline torbasını alarak kapı kapı oğlunu aradığını vurgulayan Kırbayır, "Annem çok cesurdu. Okur yazarı olmayan, ama vicdanı yüksek bir coğrafya anasıydı. Berfo Ana eline torbasını aldı. Sokak sokak dolaştı 'benim çocuğumun kemiği nerede' diye ama bulamadı. Berfo Ana onlara meydan okudu. 'Cemil'in kemiklerini bulmadan ölmeyeceğim' diyordu. Bizlere bu ağır görevi yerine getirilmesi kaldı. Elimizde olmayan olağan dışı bir sorumluluk yükledi. Yaşama gözlerini yumduğunda bana yüklediği sorumluluğun altından nasıl kalkacağımı düşündüm. Biri anam için biri de Cemil için mezar kazdık. Birine anamı bıraktık. Hemen yanında Cemil'in resmini astığımız boş mezar bıraktık. Ama içini doldurmaya gücüm yetmiyor" diye konuştu. Kırbayır, mücadelelerine devam edeceklerini belirterek, "Nefesimiz egemen güçlerin, partililerin ensesinde olacaktır. Berfo Ana öldü diye sevinmesinler, bu yaşlı kadın gitti rahatladık demesinler, bizler varız. Bizler davalı devletin davacı yurttaşlarıyız. Bu davadan ölmek var, dönmek yok" dedi. DİHA
Güncelleme Tarihi: 05 Mart 2013, 12:28
SIRADAKİ HABER