PYD'nin Rojava'daki en önemli siyasi aktör olduğunun görmezden gelinmeye devam edilmesi, Türkiye'yi ileride Suriye ve özelinde Rojava'da yaşanacak gelişmelerin tamamen dışında bırakabilir" dedi.
"Rojava devrimi"nin ardından Türkiye ile Federal Kürdistan Bölge hükümetinin, Rojava'ya yönelik politikalarında bir ortaklık söz konusu. Federal Kürdistan ve Türkiye'deki sınır kapılarının Rojava'ya geçişlere kapatılması, ticaretin engellenmesi bu ortak politikanın göstergelerinden biri iken, yine Rojava'da halkın büyük desteğini alan Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) uluslararası kamuoyundan tecrit edilmesi de bir diğer ortak politika olarak Türkiye ve Federal Kürdistan Bölge Hükümeti tarafından uygulanıyor. Rojava'da geçici yönetim ilan edilip, üç kanton bölge oluşturulurken, Türkiye-Federal Kürdistan Bölge ilişkilerini, Rojava'ya yönelik politikalarını ve bunun sonuçlarını, Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde Türkiye-Federal Kürdistan Bölgesi üzerine doktora çalışması yapan, çeşitli sempozyum ve konferanslara "Kürt sorununun uluslararası boyutu" üzerine bildirilen sunan ve çalışmalarını Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi'nde (IMPR) sürdüren Özkan Gökcan ile konuştuk.
Federal Kürdistan Bölge Hükümeti ile Türkiye ilişkilerinde tek bir belirleyenin olmadığını söyleyen Gökcan, "Tarihsel seyir içinde ikili ilişkilerin geçirdiği değişime bağlı olarak farklı etkenler belirleyen rolü oynayabilmiştir. Altını çizmek gerekir ki, Türkiye'nin Irak Kürdistanı'na yönelik politikası son 20 yıla indirgenemeyecek bir geçmişe sahip. Ancak 1991 sonrası oluşan de facto özerk yapıyı başlangıç olarak alırsak, PKK'yi -özellikle 2009 yılına kadar- ikili ilişkileri belirleyen temel unsur olarak almanın yanlış olmayacağını düşünüyorum. 2009 yılından itibaren ise, PKK'nin yanı sıra Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarındaki doğal kaynaklar da reel politikanın doğal bir sonucu olarak önemli bir etken haline gelmiştir" dedi.
'Kapitalist devletleşme sürecinde PKK'yi engel olarak görmeye başladı'
Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin kapitalist devletleşme sürecine hız verdiği bu dönemde PKK'yi kendi siyasal ve özellikle ekonomik istikrarına yönelik ciddi bir engel olarak görmeye başladığını belirten Gökcan, şunları söyledi: "Bu nedenle özellikle PKK'nin silahları tamamen bırakması konusunda Türkiye ile ortak bir tutum sergileme yolunu tercih etmiş durumda. İlişkilerdeki değişimi açıklayabilecek bir diğer etken Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarındaki petrol ve doğalgaz rezervleri. Reel politik açıdan bakıldığında Türkiye'nin petrol ve doğalgaza olan ihtiyacı ilişkilerin seyrinde görülen değişimi açıklayabilecek en önemli etkenlerin başında geliyor. Ayrıca eklemek gerekir ki; bugün Irak Kürdistanı'nda yatırımı olan binden fazla Türk şirketi var ve karşılıklı ticaret hacmi 10 milyar doları aşmış durumda. Öte yandan ikili ilişkilerdeki değişimde ABD'nin tavrı da oldukça etkili oldu. ABD, Ortadoğu'daki en önemli müttefiklerinden olan Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin işbirliğini bölgesel çıkarları açısından elzem görüyor. Bu nedenle Türkiye-KBY ilişkilerine Irak işgalinden bu yana özel bir önem veriyor."
'Türkiye için Kürtler dışarıda da öteki olarak konumlandırılmıştı'
Türkiye'nin Irak Kürdistanı'nda 1991 yılında ortaya çıkan de facto (fiili) özerk yapıya karşı tepkili davranmasının şaşırtıcı bir durum olmadığı belirten Gökcan, "Toplum mühendisliği yoluyla homojen bir ulus inşa etmeye çalışmış Türkiye için Kürtler içeride olduğu kadar dışarıda da öteki olarak konumlandırılmıştı. Dolayısıyla Kürtlerin Irak'ta elde ettiği her türlü kazanım Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ve toprak bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılanıyordu. Aslında bu algının bugün dahi tam olarak değiştiğini söylemek zor. Ancak 2003 Irak işgali sonrası Ortadoğu'da değişen dengeler, Türkiye'yi Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile işbirliğine mecbur kıldı. Türkiye uzun süre statükocu çizgisini koruyarak Ortadoğu'daki değişime direnmeye çalışsa da bunu başaramadı. Bana göre, Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi hala müttefik olamadılar. Bunun temel nedeni ise, Türkiye'nin Kürtlere yönelik tarihsel tehdit algısının hala yıkılamamış olması" diye belirtti.
'İkili ilişkilerde en önemli işbirliği alanlarından biri PKK'
"1991'de Irak Kürdistanı'nda de facto özerk yapının ortaya çıkmasından bugüne PKK, Kürdistan Bölgesel Yönetimi-Türkiye ilişkilerini belirleyen temel aktörlerden biri. Bugün ikili ilişkilerdeki en önemli işbirliği alanlarından biri PKK" diyen Gökcan, şu değerlendirmeyi yaptı: "Kürdistan Bölgesel Yönetimi, PKK'yi Türkiye ile ilişkilerinin gelişmesi önündeki en büyük engellerden biri olarak görüyor. PKK'nin Kandil'deki varlığının barışçıl yollarla son bulması durumunda Türkiye'nin Irak Kürdistanı'na ilişkin tehdit algısının değişeceğine inanıyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Türkiye'deki barış sürecini ve PKK'nin silahsızlanmasını desteklemesinin temel nedenlerinden biri de bu. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, barış sürecinin başarıyla tamamlanıp, PKK'nin tamamen silah bırakması halinde Türkiye ile ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkilerin daha da derinleşeceğine ve Irak Kürdistanı'ndaki istikrarın daimi hale geleceğine inanıyor. Bu nedenle bölgesel yönetim temsilcileri, Kürt sorunu ve PKK'yi Türkiye'nin iç sorunu olarak görse de son barış sürecine katkıyı sunmaya hazır olduğunu farklı zamanlarda deklare etti."
'Kürtler arasında yeni bir kardeş kavgasının fitilini ateşleyebilir'
Federal Kürdistan ile Türkiye'nin Rojava'daki gelişmelere ilişkin politikalarını "Benzer ama aynı değil" diye değerlendiren Gökcan, bu konuda şunları ifade etti: "Her ikisi de Rojava'daki siyasal gelişmelere yön veren aktör olma çabası içinde. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Rojava'daki Kürtlerin kendi kaderlerini tayin edebilmesini destekliyor, ama bunun PYD kontrolünde gerçekleşmesine karşı. Bu nedenle kendi desteğiyle oluşturulmuş olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi'nin siyasal nüfuzunu güçlendirmenin arayışı içinde. Türkiye ise, önemli bir fark olarak Rojava Kürtlerinin kendi kaderlerini tayin edebilmesi hakkına temelde karşı. PKK'nin bir kolu olarak gördüğü PYD kontrolünde ikinci bir Kürt devletinin sınır komşusu olarak ortaya çıkması ihtimalinden kaygı duyuyor. Aslında Türkiye'nin bu tutumundan Kürdistan Bölgesel Yönetimi de rahatsız. Ancak PYD'nin Rojava'daki nüfuzunu kırma çabaları Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin politikalarını birbirine yakınlaştırıyor. Bu nedenle temelde Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Rojava'ya yönelik politikalarını birbirine yakınlaştıran faktörün PYD'nin nüfuzu olduğunu söylemek mümkün. Ancak politikalar ne kadar benzeşirse benzeşsin, ben uzun vadede Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Rojava Kürtleri'nin kazanımlarını ortadan kaldıracak bir yapıyı destekleyeceğine inanmıyorum. Zira böyle bir tutum Kürtler arasında yeni bir kardeş kavgasının fitilini ateşleyebilir."
'Türkiye ciddi yanlışlar içeren bir politika izledi'
"Suriye'de özelde ise Rojava'da yaşananlar, Türkiye'nin politikasını nasıl etkiliyor? Türkiye'nin Rojava'ya yönelik politikası ve sonuçları ne olur?" sorusuna Gökcan, şu yanıtı verdi: "Genel olarak Suriye, özelde ise Rojava'da yaşanan gelişmelere ilişkin Türkiye'nin ciddi yanlışlar içeren bir politika izlediğini söylemek mümkün. Türkiye, Suriye'de iç savaşın başladığı ilk günden itibaren bütün stratejisini Esad'ın devrilmesi ve Kürtlerin kendi kaderlerini tayin edebilmesinin engellenmesi üzerine kurdu. Bu kapsamda Suriye'deki rejim karşıtı ve özellikle Rojava'da Kürtlere karşı savaşan gruplara verdiği destekle bir taşla iki kuş vurmayı denedi. Ancak son iki buçuk yıldır yaşanan tüm gelişmeler, Türkiye'nin genelde Suriye özelde ise Rojava'ya yönelik politikasını başarısızlığa sürükledi. Esad iktidardan devrilmediği gibi Kürtler de Rojava'da kendi öz yönetimlerini kurdu. Bu süreçte Türkiye izlediği politika ile Ortadoğu'da giderek yalnızlaştı. Son dönemde İran'la ve Irak merkezi hükümeti ile ilişkileri tekrar geliştirme çabası bu yalnızlığa son verme ve Suriye'de tekrar etkili bir aktör olma arayışının bir parçası. Öte yandan Rojava'daki gelişmeler, Türkiye tarafından daha önemli bir tehdit olarak algılanıyor. Rojava halkları bugün kendi öz yönetimlerini oluşturmuş durumda. Bu öz yönetim içinde sadece Kürtler değil Araplar, Çerkezler, Hıristiyanlar, Asuriler, Süryaniler ve Keldaniler de temsil edilmekte. Oluşturulan öz yönetim, bu etnik ve dinsel gruplar tarafından ortak yönetiliyor. Bu anlamda Rojava'da oluşan yönetim şekli modern Ortadoğu'da daha önce denenmemiş bir örnek. Türkiye ise Rojava'daki bu gelişmelere yönelik tehdit algısını tamamen PYD ve bağımsız Kürt devleti kurulacağı korkusu üzerine oturtmuş durumda. Kürtler Rojava'da bir yapı oluşturacaksa ve bunun önüne geçilemeyecekse, Türkiye bunun Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve kendi kontrolünde gerçekleşmesini tercih eder. Ancak unutulan bir şey var ki, Rojava'da PYD'ye yönelik geniş bir halk desteği var. PYD yetkilileri, Rojava'nın Suriye'den ayrılıp bağımsız olması yönünde bir taleplerinin olmadığını ve Türkiye'yi düşman olarak görmediklerini defalarca ifade etti. Ancak Türkiye PKK'nin uzantısı olarak gördüğü PYD ile ilişki geliştirme konusunda hala çekincelere sahip. PYD'nin Rojava'daki en önemli siyasi aktör olduğunun görmezden gelinmeye devam edilmesi, Türkiye'yi ileride Suriye ve özelinde Rojava'da yaşanacak gelişmelerin tamamen dışında bırakabilir." DİHA
Güncelleme Tarihi: 19 Kasım 2013, 09:41
'Türkiye'yi oyun dışı bırakabilir'
Türkiye-Federal Kürdistan Bölgesi ilişkileri üzerine doktora çalışması yapan Özkan Gökcan, PYD'nin Rojava'daki nüfuzunu kırma çabalarının Türkiye ve Federal Kürdistan Bölge yönetimini birbirine yakınlaştırdığını belirterek, "Unutulan bir şey var ki, Rojava'da PYD'ye yönelik geniş bir halk desteği var.
SIRADAKİ HABER