Hakkâri Günlükleri –IV

“...

Seni kendimden tanıdım çocuk;

Yüreği sürekli çiğnenen bir yol

Gövdesi acılardan acılara köprü…

Biraz öfke, biraz umut, çokça onur

Olan kendimden.

Eğildim öptüm yıkık alnından

Uzaktın, kıyamadım sessizliğine

Biraz daha dedim içimden, biraz daha;

Gün olur, onuru güzel çocuk

Acı da yakışır insanın yüreğine…”

​Şükrü Erbaş ‘Tanıdım Seni’ şiirinde belki de hiç tanıyamadığı çocuğa ve çocuklara tanıdım, diyor. Hani, tanımak diyoruz da bu ‘tanımak’ sözcüğü tam olarak neyi ifade ediyor? Sözgelimi; kendimizi, yolculukları veya ayları ne kadar tanıyabiliyor ya da tanımlayabiliyoruz? 

​Nisan yağmurdan korkar. Korktuğunu hem bilir hem bilmez. “Yağmurun neyinden korkuyorsun?” diye soran olursa  “ Yağmurdan korkmam, elbet. Neyinden korkacağım. “der. Öyle ya! Yağar, yağar; durur. Ama olur da durmazsa?  Aşındırasıya, boğasıya yağarsa? Kimin gücü yeter durdurmaya? O gün işte öyle, deli gibi, gözü dönmüş akarıyla herkesi süpürüp atmaya niyetli yağıyordu. 

​Zap Suyu da toprağı, taşı, ağaçları dinlemeden, içinde biriktirdiği ne varsa kusuyor, kustukça da rahatlayacağını – Yeniköprü girişinde düşen kaya parçalarını bir an için unutmuş olsam da – düşünüyordu. O gün de her bir bulut canlanmıştı. Her bir bulut, akmak için varını yoğunu ortaya koymuştu. Yollar da Zap’tan uzak kalmıyordu. İlerlemek için arabaya değil tekneye ihtiyacımız vardı. Şehir tekne olsa saniye dinlenmeden bağrından kova kova su – bu arada karayolları ve belediye de çok iyi çalışıyordu- boşaltıyordu o derece. Aklı olan ayağının ucunu eşikten göstermez. 

Şoför de arada bir durup gökyüzüne sövüyordu. Yağmurdan korkan “Nisan” ın aklıysa bir süredir başında değildi. Havanın renginden, kokusundan şüpheye düşmeden ilerlemek de – iki saat önce günlük güneşlikti- bir seçenekti. 

İki gün bir gece süren yağmur henüz dindi, gerçi muhtemelen sadece geçici olarak. Yine de kutlanmaya değer bir olay ve ben de bunu size yazarak yapıyorum. Aslına bakarsanız yağmur da dayanılmaz değildi, ne de olsa bir yabancılık var bu şehre. Küçük çapta bir yabancılık ama insanın içi acıyor. 

Aklıma geldi de tek olarak yüzünüzü anımsıyorum. Sadece arabaya binişiniz, görünüşünüz, elbiseniz; bunlar hâlâ gözümün önünde…

Günlükler sözcüklerini değiştirmiyor, bir tür yazılı özlemdir. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle… Saadet bu umudun içinde gizli olacak. Var olun.

YORUM EKLE