Hayata Karşı İtaatsizlik (4)

Atalarımızın manevi koruyuculuğunu kaybettik. Atalarımız için bir evren olan küçük evi tamamen terk ettik. Ağaçları, çiçekleri, hayvanları, bize büyük bir hayranlıkla eşlik eden melekleri ve şafak sislerinin kapladığı o güzel vadiyi terk ettik. Boşlukta kaybolmuş toz zerresi üzerinde yaşayan görünmez mikroplara dönüştük. Sevinçlerimizin, isteklerimizin, kaygılarımızın hiçbir yankı uyandırmadığı çağlara ulaştık, takıldık, hiçbir ruhla karşılaşmadığımız sırlarla dolu âleme yabancılaştık, yalnızlaştık.

Özgür olmak, tarihin dışında olmak, dünya düzenin içinde olmamak, orkestranın bir çalgısı ya da evrensel senfoninin bir notası olmamak, sahnede olmamak değildir.

Özgürlük ve disiplin...

Disiplini özgürlük faktörüyle bütünleştirmek paradoksal görünebilir. Disiplin çoğunlukla kısıtlama ve zorunlulukla ilişkilendirilen bir kelimedir. Bir özgürleşme biçimi olmaktan ziyade sınırlama ve kısıtlamaya yol açan bir durum olarak algılanmaktadır. Aynı şekilde disiplin, bir hedefe ulaşmak için kendimize dayattığımız bir dizi kural ve gereksinim olarak tanımlanmaktadır.

İki insanı romantik ilişkilerinde mutlu eden, bir aileyi bir arada tutan ve bir toplumu güçlü kılan şey; öncelikle insanların birbirlerini sevmeleri, samimi bir şekilde iletişim kurmaları, ortak bir gaye etrafında ve ortak bir yaşam alanında bir araya gelmeleridir. Bu şekilde insanlar birlikte olmanın zevkini, yararlarını ve disiplinini geliştirirler. Ortak zevkler, düşünceler, projeler ve hedefler olmadığında, insanların her biri kendi çıkarlarını ilişkinin üstünde tutmaya ve hızla birbirlerine karşı daha az bağlılık hissetmeye başlar ve dağılırlar.

Birbirini seven insanların kendilerini birlikte özgür hissetmeleri için yalnızca bir arada olmaları ve hayal kurmaları yeterli değildir. Hayallerini gerçekleştirmeleri çok daha önemlidir. Bu hayallerin gerçekleşmesi, her bir bireyin hayata -özgürlüğe- dâhil olmak arzusunun olduğunu ve hedeflerin gerçekleştirilmesi aşamalarını tek tek geçebilecek yeterli disipline sahip olduklarını varsaymaktadır. Dolayısıyla irade ve disiplin olmadan gerçek özgürlüğün mümkün olamayacağı görünmektedir. Ancak insanlık için en güç olan şey disiplini yakalamaktır.

Carpe diem...

Doğrudan tatmin uğruna geçmişi ve geleceği bir kenara atmak, tarihsel ve evrensel gerçekliği unutmaktır. Hedeflerimizin ve hayallerimizin uzun vadeli gerçekleşmesini her zaman kısa ve anlık hazlar uğruna feda edersek kendi yolumuzu takip etmek yerine kendimizi dış dünyanın ve yabancı güçlerin yönlendirmesine bırakmış oluruz. Bu durumda hedeflerimize bağlı kalma cesaretini göstermemiz mümkün olmayabilir, hayal kırıklığına ve hüsrana uğrayabiliriz.

Bununla birlikte, şimdiki anın zevkini tamamen dışladığım düşünülmesin. İnsanların mutluluğu için belirli anlık zevkler de önemlidir. Şimdiki zamana ve yaşama tutkusuna zarar verecek şekilde, yalnızca geleceğe ve göreve odaklanmış, yabancılaştırıcı bir çerçeveye tabi olmak da zarar vericidir. Bu bir denge meselesidir. Yani belirli anlık zevkler uğruna hayallerimizin sürekli sabote edilmesinin uzun vadede mutluluk ve başarı olanaklarını azalttığı ne kadar doğruysa, aynı zamanda belirli anlık zevklerin de hedeflerimizi aşındırmadığı sürece birlikte yaşamı canlı ve dinamik kıldığı da o kadar doğrudur.

Örneğin piknik yapmak, dağlarda yürüyüş yapmak, evde arkadaşlarını yemeğe davet etmek, aile kurmak, aileyle beraber film izlemek, müzik dinlemek, dans etmek, şarkı söylemek, ev almak için para biriktirmek, vs. etkinlikler ortak gayemize zarar vermeyecektir. Aslında bu sağlıklı ve özgürleştirici zevkler insan hayatını aydınlatır ve insanları birbirine yakınlaştırır. Öte yandan suçluluk duygusu yaratan her türlü zevk, insanları birbirinden uzaklaştırır ve iletişimlerini bozar.

Hedeflerimize ulaşmak için kendimize dayattığımız ilke ve gereksinimleri kabullenmek, özgürlüğe ulaşmayı seçmektir. Kendini her zaman dürtülerinin hakimiyetine bırakan kişi, anlık zevklere yönelir. Ancak bu zevkler genellikle suçluluk, hayal kırıklığı, hüsran, utanç ve pişmanlık gibi tuzakları beraberinde taşır. Bu tür zevklerin hakimiyetinde olan kişi, sahte bir özgürlük adına, farkında olmadan bir iç hapishanenin temellerini inşa eder; umutları, motivasyonu, yaşama hevesi ve yaratıcı özellikleri zamanla yok olur gider.

Devam Edeceğiz...

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ferhat çatuk
Ferhat çatuk - 5 ay Önce

Değerli hocam kimi köşe yazarlarının yazmış oldukları yazıları okumaya başladığımda ya rabbim bu yazı bir an önce bitsin diye dua ediyorum sizin bu mükemmel ve tarihte yer alacağı eserinizin ise hiç bitmesin hep okuyayım diye yine dua ediyorum gerçekten yaşam gerçeğini o kadar güzel ele almışsınız ki nasıl ve ne şekil yorumlayacağımı bilemiyorum.Değerli hocam Bu hayatta dünyanın en kolay yolu her şey için başkalarını suçlamaktır; başımıza gelen her istenmedik durum ya da mahrum bırakıldığımız durumlar için başkalarını sorumlu tutmak ne kadar pratik ve kolay.Tıpkı gençliğimizde her şey için annemizi babamızı suçladığımız gibi.Çoğu zaman haklı da olabiliriz elbette.Dünya pek çok durumda son derece adaletsiz ve kötü niyetli insan dolu. Önümüze taş koyan, bize kötü hissettiren.Ama yetişkin olmak ile aldığı kararlarda ailesine ve çevresine bağlı bir genç olmak arasında büyük fark vardir.umarim bizlerde bu yazınızı her daim bir rehber olarak beynimize yükler günlük yaşamımızda yaşatır ve topluma laik bir fert olmaya gayret eder,yabancılaşma ya yol alan kültürü ise ata babalarımızdan aldığımız gibi bizlerde yeni nesillere devredeceğiz başarılarınızın devamını diliyorum.

Tahir Duman
Tahir Duman - 5 ay Önce

Değerli Dostum Ersin.
Öncelikle şiirsel bir giriş ile çok kıymetli bir yazı yazdığın için tebrik ederim. Atalarımızın mirası, disiplin ve özgürlük. Bir ömür boyunca üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli kavramlar.
Yazın dünya genelinde, kıtalar genelinde, ülkemiz genelinde ve bölgemiz genelinde değerlendirilebilecek ve üzerine sayfalarca yorum yapılacak bir yazı. Ben daha dar bir daire olan ilçemiz Yüksekova genelinde kısa bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.

Düğün, ölüm ve kömür kokusu üçgeninde beşeri, toplumsal, siyasal ve küresel bir disiplinsizlik arasında bocalıyoruz. Gelenek ve moderniteyi bir arada yaşatma çabamız bütün özgürlüğümüzü gasp etmiş bir durumda ve günden güne ekonomik, ahlaki ve vicdani bir çöküş süreci içinde hızla yok olup gidiyoruz.
Kurtuluş reçetemiz:
1. Ekonomik olarak bizi son damla kanımıza kadar sömüren düğünlere karşı İtaatsizlik. (Sevgi bağı ile kurulması gereken aile birliği daha kurulmadan gelenek-modernite sömürüsüne maruz kalıp insanları ekonomik bir cıkmaza esir ediyor)
2. Ölüm merasimlerine karşı İtaatsizlik. (Bu konu hakkındaki yorumumu kendime saklamayı daha uygun buluyorum.)
3. Şehrimizin havasına, suyuna, taşına, toprağına yaptığımız ihanete karşı İtaatsizlik.
Velhasıl; Disiplinli değiliz, özgür değiliz, mutlu hiç değiliz...

Halil EVİN
Halil EVİN - 5 ay Önce

Disiplin ve Özgürlüğün birbirinden ayrı düşünülemeyeceği çok güzel ifade etmiş. Son derece güzel bir yazı Miras- Disiplin ve Özgürlük. İlçemizde bu üç değerin nasıl yitirildiğine şahit oluyoruz

Habip AKSU
Habip AKSU - 5 ay Önce

Ağaçları, çiçekleri, hayvanları ve vadileri terkedince masanın üzerindeki toz zerrelerine dünüşecek kadar ufaldık. Ne güzel bir anlatım. Tabiatla bütünleşmeden olmaz...

Sonrasında sevinçlerimizin ve isteklerimizin hiçbir yankı uyandırmadığı bir çağa ulaştık.

Ve en nihayetinde sırlarla dolu âleme yabancılaştık ve yalnızlaştık...

Hayalleri olan ve bu hayallerinin gerçekleşeceğine inanan bir toplum, gayet tabi bu hedeflere ulaşmak için kendini disipline edebilir. Ama eğer bir toplumun hayalleri ve umutları ellerinden alınmışsa o toplumunun hedeflerine odaklanıp planlı, programlı ve disiplinli davranmasını bekleyemeyiz.

Bizden önce hayallerimizi aldılar. Sonrası çorap söküğü...

Kıymetli yazarımızın KALEMİNE SAĞLIK...