Anne felç oğul tutsak

2 çocuğunu PKK saflarında kaybeden 67 yaşındaki Nuriye Güler, Siirt Cezaevi'nde tutuklu bulunan kalp hastası oğlu Abdulselam Güler'in tahliyesini bekliyor.

Anne felç oğul tutsak
 Yaşadığı acılar nedeniyle felç geçiren Güler, 12 yıldır oğlunu görmeye gidemiyor. Felç olmasına rağmen, "Oğlumu bıraksınlar tedavi edeceğim" diyen Güler, oğluyla sadece haftada bir kez 10 dakika telefonda konuşabiliyor.

Türkiye cezaevlerinde hasta tutsaklar her geçen gün biraz daha ölüme yaklaşırken, cezaevlerindeki koşullar hasta tutsakların durumunu daha da kritik hale getiriyor. Hasta tutsakların yaşadıklarına ve yapılan çağrılara rağmen hasta tutsaklar için somut adımlar atılmıyor. Tutsaklar cezaevlerinde birbirleriyle dayanışarak sağlık sorunlarının üstesinden gelmeye çalışırken dışarıda ise aileleri, hasta tutsakların bir an önce tahliye edilmelerini bekliyor. 400'ü aşkın hasta tutsak Adli Tıp Kurumu'nun "cezaevi koşullarında kalabilir" raporları nedeniyle tahliye edilmezken, kimileri ise hastaneye gitmek için sevk dahi alamıyor. Siirt E Tipi Cezaevi'nde kalp duvarında kalınlaşma, kalp kapakçığında buruşma ve yüksek tansiyon rahatsızlıkları bulunan Abdulselam Güler'in annesi Nuriye Güler, 12 yıldır oğlunu göremiyor. Yaşadıklarına dayanamayarak felç geçiren Güler'in tek isteği hasta oğlunun bir an önce tahliye edilmesi ve tedavisinin yapılması. 

'Sanki yok'

Felç geçirmeden önce oğlunu görmeye gittiğini söyleyen anne Güler, "12 yıldır bu haldeyim onu göremiyorum o da beni göremiyor. Önceleri o da hasta değildi, ben de bu durumda değildim. Onu cezaevine gönderdiler, o günden bu yana ben de yalnızım. O orada dört duvar arasında ben burada yalnızım. Ne o gelebiliyor ne ben gidebiliyorum. Sanki yok. Yüreğim yanıyor. Beni anlayabiliyor musunuz? Hayır. Sen kardeşim diyorsun, ben de diyorum ki ciğerimdir. Oğlumu almışlar tedavi etmiyorlar. Bıraksınlar biz tedavi edelim. Devlet madem onlara bakmıyor, neden bırakmıyor? O zaman versin çocuklarımızı biz bakalım. Ne tedavi ediyor ne bırakıyor. Yüreğimi parçalara böldüler. Biri cezaevinde biri toprakta. Her gün gelip baskı uyguluyorlardı. Niçin? 'Siz niye Kürtsünüz. Çocukların niye Kürt' diye. Evimizi yaktılar bizi buralara gönderdiler. Zorla göç ettirip, perişan ettiler. Kürtler kalksınlar haklarını almak için mücadele etsinler. Hesabı devletten soracağız. Başka kime soracağız. Ondan hakkımızı isteyeceğiz. Sadece bizimle olmaz tüm Kürtler ayağa kalksın. En önce ben kalkacağım. Zaten kapılarımı kapatmışlar benim" diye konuştu. 

'Bir yanda annem bir yanda ağabeyim'

Abdulsamet Güler'in kardeşi Canan Güler ise ağabeyinin başvurularına rağmen tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmediğini, sadece yüksek tansiyon için bir ilaç kullandığını söyledi. Kalp rahatsızlıkları için Diyarbakır'a sevk istediklerini; ancak sevklerin çıkarılmadığını sadece Siirt Devlet Hastanesi'ne götürüldüğünü dile getiren Güler, "Kalp duvarı kalınlaşıyor, kalp kapakçığında buruşma var. Ağabeyim kalp hastanesine ya da bölge hastanesine sevkini istedi; ancak sevk etmiyorlar. Ben doktorlarla görüşüp durumunu anlattım ve doktorlar bana kalbin birden büyüyebileceğini ve tehlikeli olabileceğini söyledi. Bir de yüksek tansiyonu var. Sadece bir ilacı var onu kullanıyor. Raporları var; ama yine de 'sen iyisin' denilip sevk verilmiyor. 6 ayda bir kontrole gitmesi gerekiyor; ancak 3 yılda iki defa götürüldü. O da devlet hastanesine" dedi. 

Annesiyle ağabeyinin sadece haftada bir telefonla görüştüğünü belirten Güler, "O da 10 dakika. Bir yanda annem bir yanda ağabeyim. Birbirlerinin hatırlarını soruyorlar sadece. Annem ağabeyime, ağabeyim anneme, 'Beni merak etme. İyiyim. Kendine iyi bak' diyor. Hasta tutsaklar devlet kadar halkın da sorunu. Biz birlikte hareket etseydik, devlet adım atmaya mecbur kalırdı. Adalet Bakanlığı'nın Meclis'in önünde oturalım ve kalkmayalım. İsterlerse öldürsünler. Bizi bir kez öldürmüş olurlar" diye konuştu. 

Güler'in yaşam öyküsü

Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Yeşilköy (Delît) Mahallesi'nde yaşayan anne Güler, önce en büyük kızı Naile'yi yanlış tedavi sonucu 14 yaşındayken kaybetti. 1989'da oğlu Samet (Şemsettin Jîyan) PKK'ye katıldı. 1991'de yaşadıkları mahalle yakılınca kente göç etmek zorunda kalan Güler ailesi, burada yıllarca maddi sıkıntılarla yaşadı. Göç ettikleri sırada evin geçimini sağlayan eşi, ilçedeki eylemlere katıldığı iddiasıyla tutuklu olduğu için çocuklarıyla birlikte daha önce kente yerleşen oğlu Akman'ın evine taşındı. Geçen yıllarda ise çocukları ve eşi sık sık eylemlere katıldıkları iddiasıyla gözaltına alındı. Aylar süren tutuklulukların ardından tahliye edildi. 1993'te oğlu Abdulselam Güler, eylemler organize ettiği iddiasıyla gözaltına alınarak tutuklandı. Müebbet hapis cezası verilen Güler, tutuklu bulunduğu sürede de Diyarbakır, Bingöl, Ordu ve Siirt cezaevlerine sürgünler yedi. 1996'da PKK'ye katılan oğlu Samet'in ölüm haberini alan anne Güler, oğlunun mezarının nerede olduğunu ise bilmiyor. Güler, 2001'de yüksek tansiyon nedeniyle felç geçirerek, yatağa düşüyor. Ağabeyinin arkasından gitmek isteyen küçük oğlu Esat da 2003'de PKK'ye katılıyor. Eşi 2006'da kalp krizi geçirerek yaşamını yitirirken, 2007'de oğlu Esat (Şemsettin Jîyan) Kato Dağı'da yaşamını yitirdi. Anne Güler, 2008'de de oğlu Akman'ı akciğer kanseri nedeniyle kaybetti. Kızları İnci ve Canan'ın destekleriyle yaşama tutunmaya çalışan anne Güler'in bakımını da kızı Canan tarafından yapılıyor. DİHA

Güncelleme Tarihi: 30 Temmuz 2013, 14:14
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER