Barolar komisyonda konuştu: "Kürt meselesinin çözümü için yeni anayasa gerek"

Barolar komisyonda konuştu:  "Kürt meselesinin çözümü için yeni anayasa gerek"

Çözüm süreci kapsamında Meclis'te kurulan 'Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun altıncı toplantısı başladı. Komisyon üyeleri bugün bazı baro başkanlarını dinledi. Yaklaşık 5 saat süren toplantı sona erdi. Komisyonun yarınki toplantısına eski Meclis başkanları katılacak. Toplantının birinci oturumunda; Hikmet Çetin, Ömer İzgiBülent ArınçKöksal ToptanMehmet Ali Şahin; ikinci oturumda ise Cemil Çiçek, İsmet Yılmaz, İsmail Kahraman, Binali Yıldırım ve Mustafa Şentop dinlenecek.

Toplantının başlangıcında konuşan Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, süreç ilerledikçe yasal alt yapı çalışmalarının hayata geçirilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi ve ”Başta barolar olmak üzere bu konuyla ilgili Türkiye’deki hukuk camiasına katkıların faydalı olacağını düşünüyoruz” dedi. Kurtulmuş, Türkiye’deki tüm baroların toplantıya katılmasını arzu ettiklerimi ama fiilen bunun mümkün olmadığını da sözlerine ekledi.

Komisyonun toplumsal rızayı çoğaltma görevi olduğunu da hatırlata Kurtulmuş, “Her birimizin söylediğimiz sözlere, verdiğimiz katkılara olağanüstü özen göstermemİz, süreci sahiplenerek kamuoyundaki desteği artırmamız lazım” diye konuştu.

Numan Kurtulmuş

"Bu model Türkiye’ye özgü bir modeldir” diyen Kurtulmuş, 9 ay gibi kısa bir sürede olağanüstü bir mesafe alındığını söyledi.

Sağkan: Anayasa’ya saygı gösterilmedikçe herhangi bir sorun çözülemez

Barolar adına söz alan ilk isim Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan oldu. Komisyonun bir anayasa çalışması yapmayacağı ortaya konulduğu için kanuni düzenlemeler ve uygulamadaki sorunlar üzerinde duracağını ifade eden Sağkan, “Barolar Birliği olarak millî birlik ve beraberliğin pekiştirilmesine ön koşulunun Anayasa'nın içerdiği asgari teminatların sağlanması olduğu düşüncesindeyiz. Yürürlükteki Anayasa’ya saygı gösterilmedikçe herhangi bir sorunun çözülmesi de mümkün değildir” diye konuştu.

Çatışma çözümleri konusunda temkinli yaklaşımın benimsenmesi yaklaşımında olduklarını kaydeden Sağkan, çözümün aniden köklü adımların atılmasıyla değil öncelikle karşılıklı güvenin inşası ile mümkün olduğunu ifade etti. Sağkan, anlaşma sağlanmayan konuların sessizce geçiştirilmemesi ve açıklıkla ortaya konması gerektiğini de sözlerine ekledi.

"Örgüt yeni bir isimle kurulmayacağını temin etmeli"

Sağkan silah bırakma sürecine ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:

“Terör örgütünün ve üyelerinin tüm silah ve mühimmatı tamamen teslim edip yeni bir isimle yeniden kurulmayacağını temin etmesi, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü tam riayeti taahhüt etmesi tüm bu sürecin sağlıklı yürümesini ön koşuludur." 

"Komisyonun hedefinin tam aksi yargı uygulamaları"

Yürütmenin de Anayasaya tam riayeti sağlamasının ön koşul olduğunu kaydeden Sağkan, toplumun ciddi bir kesiminin sürece ihtiyatla yaklaştığını söyledi. Sağkan, şöyle konuştu:

“Meclis çatısı altında toplumsal bütünleşme gerçekleşmesi için özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti alanında çalışmalar yapmak hedef olarak ortaya konulurken bir yanda ise bazı hukuka aykırı yargı uygulamalarıyla idari tasarruflar bu hedefin tam aksine işlemektedir. Bir tarafta milli birliğin ve beraberliği pekiştirilmesi hedefi ortaya konulurken diğer tarafta hukuka aykırı gözaltı ve tutuklama kararları, bazı anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması gibi yargısal faaliyetlerle, kayyım uygulamaları, diploma iptali ve Atatürkçü subayların TSK’dan tasfiyesi gibi idari uygulamalar taban tabana zıt bir sürece işaret etmekte, kamuoyunun vicdanını derinden yaralamaktadır.”

4 akut başlık belirlendi

Barolar Birliği’nin belirlediği 4 başlık olduğunu belirten Sağkan, bu başlıkları şöyle sıraladı:

  • -Keyfi tutuklamalar
    -İfade hürriyetine dönük ağır ihlaller
    -Bazı yargı kararlarının uygulanmaması
    -Kayyım uygulamaları

Bu akut problemlerin çözümünde atılabilecek önemli adımlar olduğu inancında olduklarını kaydeden Sağkan, Hâkimler Savcılar Kanunu’nda değişiklik yapılmasını, hâkim ve savcı mülakatlarında kamera kaydının kaldırılması, mülakatların yürütmeden bağımsız kurumlara bırakılması gibi öneriler sundu.

TBB Başkanı Erinç Sağkan

"Af niteliğindeki düzenlemeler infaz kanununda değişiklik ile değil TBMM çoğunluğuyla yapılmalı"

Komisyonun ‘geçiş dönemi kanunu’ hazırlama olasılığına da dikkat çeken Sağkan, adı af olmayan ama sonuçları itibariyle af niteliği taşıyan örtük af biçimlerinin sağlıklı yöntemler olmadığının altını çizdi. Anayasa Mahkemesi'nin de bu tür tutumlara mesafeli olduğunu ifade eden Sağkan, ”Af niteliği taşıyan yöntemlerin infaz kanununda değişiklik yaparak değil TBMM’de nitelikli çoğunlukla değerlendirilmesi gerekir. Eğer bu çoğunluk sağlanamıyorsa bu konuda koşullar henüz olgunlaşmamış demektir” ifadelerini kullandı.

Bu konuda yapılacak olası düzenleme için Sağkan, “Yapılacak bir düzenlemenin ilk maddesinde barış, geçiş dönemi adaleti ve toplumsal uzlaşının sağlanması amaçları net bir şekilde ortaya konmalıdır” dedi.

Sağkan ayrıca sadece geçiş dönemi kanununun komisyonun temel hedefine ulaşmasını sağlamayacağını toplumun tamamını kucaklayan adımların atılması gerektiğini kaydetti.

Ankara 2 No’lu Baro Başkanından ilk 4 madde hatırlatması

Sağkan’ın ardından söz alan Ankara 2 No’lu Baro Başkanı Gökhan Aydemir sürecin ilerlemesinde cumhurbaşkanının katkılarına dikkat çekerek, “Böylece herkesin anayasa, meşruiyet sınırları devleti ve milletin bütünlüğüne yasas almak kaydına öneri ve tekliflerde bulunacağımız bir zemin meydana geldi ve kamu düzenini esas alan bir kararlılıkla ve inançla atılacak adımlarla gerçekleşecektir” dedi.

Anayasa’nın değiştirilemez hükümler içeren ilk dört maddesini hatırlatan Aydemir, “Bu süreçte atılan hiçbir adımın bu sınırların dışına taşınamaz. Anayasamızın temel ilkelerinin bu barışın hem de birlikte yaşamanın emaneti olduğunu açıktır“ dedi.

Bingöl Baro Başkanı: Eşit vatandaşlık Anayasa’da güvence altına alınmalı

Bingöl Baro Başkanı Yusuf Ketenalp, Kürt meselesinin aynı zamanda bir demokratikleşme meselesi olduğunu söyledi. Ketenalp, “Sürecin nihayete ermesiyle sağlanacak barış ile aslında demokrasinin önündeki engellerin de kalkmış olacağını hep birlikte görmüş olacağız” dedi. Anayasada eşit vatandaşlık ve yurttaşlığın güvence altına alınması gerektiğini söyleyen Ketenalp, sözlerine şöyle devam etti:

“Kürtçeye, Zazacaya ve bu topraklarda konuşulan diğer tüm tüm diller üzerindeki baskının kaldırılarak kamusal alanda kullanılması için teşvik edilmesi, dillerimizin yaşatılması için buna yönelik çalışmalar yapılması gerekir."

Yargının bağımsız ve tarafsız bir şekilde işlemesinin sağlanması gerektiğini sözlerine ekleyen Ketenalp, “Anayasa Mahkemesi kararları hüküm yorumlaması yapılmadan uygulanmalı. Ve ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlayıcılığı dikkate alınarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmalıdır” dedi. 

Diyarbakır Baro Başkanı: Özel bir yasa zorunlu

Diyarbakır Baro Başkanı Abdülkadir Güleç, bu sürecin önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Güleç, “Bu doğrultuda, cezaevlerinde tutulan binlerce kişi ile Avrupa'da sürgün hayatı yaşayan yurttaşların toplumsal ve siyasal yaşama yeniden katılımını sağlamak amacıyla özel bir yasanın çıkarılması zorunludur” dedi.

Kürtlerin en demokratik ve meşru taleplerinin yanlış algılar üzerinden kimi kesimlerce "nefret objesi" haline getirildiğini kaydeden Güleç, “Komisyon, bu ayrıştırıcı dili reddederek toplumsal kesimleri bir araya getirmeli; barışın, çözümün, hukukun ve demokrasinin evrensel değerlerini esas alan kapsayıcı bir anlayışla süreci geliştirmelidir” ifadelerini kullandı.

Kürtçe, anadilde eğitim hakkının tanınmasıyla normalleşir, devlet Kürtçeyle barışmalı

Geçtiğimiz hafta komisyonda konuşan Barış Annesi’nin kendisini Kürtçe ifade edemediğini hatırlatan Güleç, “Meclis, Kürtçenin kullanımına inisiyatif alarak izin verebilseydi, bu durum Kürtçenin normalleşmesi ve barışın dili olması bakımından çok kıymetli bir adım olabilirdi. Aynı sorunlarının tekrar yaşanmaması ve Kürtçenin normalleşmesi, ana dilde eğitim hakkının tanınmasıyla mümkündür; Devlet artık Kürtçeyle barışmalıdır" diye konuştu.

Güleç atılmasını önerdikleri acil ve somut adımlardan bazılarını şöyle sıraladı:

  • Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmalı, bu nedenle cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay, Bekir Kaya, Figen Yüksekdağ ve benzeri birçok kişinin tahliyesi sağlanmalıdır.
  • Hasta mahpusların tahliye edilmelerini mümkün kılacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır.
  • Şartlı tahliyelerin önünü kesen uygulamaya dönüşen bu kurullardan vazgeçilmeli, hukukçuların ağırlıkta olduğu yeni bir kurul yapılanması sağlanmalıdır.
  • Belediyelere kayyum atanması ve seçilmiş başkanların görevden alınması uygulamalarına derhal son verilmeli, seçilmiş iradeye saygı gösterilmelidir.

"Kürt meselesinin çözümüne imkân sağlayacak bir anayasa gerekli"

Anayasa’ya dair değerlendirmeleri de olan Güleç ve şunları söyledi:

"Toplumsal uzlaşıya dayalı, özgürlükleri esas alan, ana dilde eğitimin önünü açacak, 1921 Anayasası'ndaki adem-i merkeziyetçi ruhu esas alan ve Kürt meselesinin barışçıl çözümüne imkân sağlayacak bir anayasa gereklidir."

Hatay Baro Başkanı: Kayyımlar, tutuklu yargılamalar süreci zedeler

Hatay Barosu Başkanı Hatay Tut da Anayasa’nın ilk dört maddesine yaptığı vurgu ile konuşmasına başladı. Türkiye’nin kalıcı barışın tesis edilmesi için tarihi bir fırsatın eşiğinde olduğunu ifade eden Tut, “Kamuoyunda zaman zaman gündeme getirilen en önemli başlıklardan biri Anayasa’nın ilk dört maddesi ile ilgili değişiklik korkusudur. Bu maddelerin müzakere konusu yapılması, toplumsal barışa hizmet etmeyecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Tut, muhalefet belediyelerine kayyum atanmasını ve belediye başkanlarının tutuklu yargılanmasını eleştirdi ve bu adımların süreci zedelediğini kaydetti.

Tut, sözlerine şöyle devam etti:

“Gerçek toplumsal barış, tüm topluma eşit yaklaşan adaletli bir irade ile sağlanabilir. Barış süreci yalnızca silahların susması ile değil ifade özgürlüğünün sağlanması ile mümkündür. Düşüncelerinden dolayı işinden olanların, süreçle birlikte derhal işlerine iade edilmeleri gerekmektedir. Fikir açıklamak suç olmaktan çıkarılmalıdır. İnfaz Kanunu’nda değişiklik yapılırken denge gözetilmeli, toplum süreçle ilgili şeffaf şekilde bilgilendirilmelidir.”

İstanbul 2 No’lu Baro Başkanı: PKK üyelerine yönelik mevzuat düzenlemesi yapılmalı

İstanbul 2 No’lu Baro Başkanı Yasin Şamlı ise konuşmasında, süreçte görev alan herkesin kararlılığını ve gayretini ortaya koyması gerektiğini vurguladı.

Şamlı, terör eylemlerine katılmamış PKK üyelerine yönelik mevzuat düzenlemesi yapılarak, “Güven artırıcı önlemler” alınması gerektiğinin altını çizdi.

Sürece zarar verecek manipülasyonların ancak kamuoyunun şeffaf şekilde bilgilendirilmesi ile mümkün olacağına dikkati çeken Şamlı, sözlerini şöyle noktaladı:

“Terörün tamamen ülkenin gündeminden çıkarılması, toplumsallaşmanın tam olarak tesisi, milli birlik ve kardeşliğin pekiştirilmesi yalnızca ülkemiz ve bölgemizin değil bütün insanlığın yararına olacaktır."

Mardin Baro Başkanı: Olmazsa olmazımız yargı bağımsızlığı

Mardin Baro Başkanı Ahmet Duyan, barosunun önerilerini sunmadan önce “Olmazsa olmazımız yargı bağımsızlığıdır” dedi.

Yasama organından tahliye talep edilmesi hukukun vefat vesikası

Komisyonun toplantılarında pek çok davada tutuklu gazeteciler, siyasiler için tahliye talep edildiğini hatırlatan Duyan, “Bu hukukun vefat vesikasıdır. Yasama organından tahliye talep edilmesinin yargının bağımsız olmadığının delili değil de nedir? Bugün burada bir sorun çözmek için toplanmışken dahi başka bir hukuksuzluk bir başka cephede devam ediyor” dedi.

‘Terör örgütü‘ tanımı netleşmeli

‘Terör örgütü’ tanımlamasının net olarak yapılması gerektiğinin altını çizen Duyan, “Bir yapının terör örgütü olup olmadığı siyasi vicdanına değil, yargıya bırakılması gerektiği elzemdir. Dolayısıyla bu muhalifliğin giderilmesi için evvela TMK mülga edilip Türk Ceza Kanunu'na yeni hükümler konulmalıdır“ dedi.

Duyan, ‘terör örgütü’ tanımının net yapılmasına ilişkin şunları söyledi: “Toplum ve kişiler bir yapının veya kişi topluluğunun terör örgütü olup olmadığını siyasi açıklamalarla yahut medya kanallarıyla değil yargı harfiyetini öğrenecektirler. Dolayısıyla kişiler yıllar önce yapmış olduğu bir eylemden dolayı konjonktüel olarak yargılama tehdidi altından kurtulacaktır”.

Daimi bir ‘hak arama komisyonu‘

‘Örgüt kendini feshetmesine rağmen yeni bir örgütün kurulması nasıl engellenebilir?’ sorusunun gündemde olduğunu hatırlatan Duyan, “Bu hususta daimi bir hak arama komisyonuna ve kurumuna ihtiyacın da olduğu kanaatindeyiz. Kişiler, legal örgütler, hak arama hürriyeti kapsamında taleplerini direkt olarak buraya iletip yasal yollarla haklarını arayabilecek, ilerleyen örgütlenmelere ihtiyaç duyulmayacaktır. Diğer örgütlerin en büyük donesi olan halkın yalnızlığı şeklindeki duygusal boşluğun kullanılmasının da önüne geçilecektir.” dedi.

Mersin Baro Başkanı Gazi Özdemir: Yargının siyasi müdahalelerden arındırılması gerekiyor

İfade ve örgütlenme özgürlüklerinin kullanılmasının sağlanması gerektiğini belirten Mersin Barosu Başkanı Gazi Özdemir, yargının, siyasi müdahalelerden arındırılması gerektiğinin altını çizen Özdemir, “Silahlı terör faaliyetlerine katılanların yargılanması mutlaka yapılmalıdır. Kayyum uygulamasına bir an önce son verilmelidir. Uzun süren yargılamalara son verilmeli, tutuklama ceza olmaktan çıkarılmalıdır” ifadelerini kullandı.

Sivas Baro Başkanı Sevim: Öcalan’a ‘Önder’ denmesinin sürece olumlu katkıları olsa da…

Sivas Baro Başkanı Fatih Sevim, kullanılan dilin önemine vurgu yaptı ve “Sürecin başına ve sevimli kelimesi olan ‘barış’ mefhumu, bu süreci adlandırmak için son derece çiğ ve sığ durmakta, hatta kışkırtıcı, bölücü ve nifak ekici olarak görülmektedir. Zira halk, terör örgütüyle devletin barışmasını değil, terör örgütünün kayıtsız şartsız teslim olmasını arz etmektedir” diye konuştu.

PKK lideri Abdullah Öcalan’dan ‘Sayın’ ya da ‘Önder’ oalarak bahsedilmesini de eleştiren Sevim, “Rahatsızlık yaratan bir diğer sözle sürece olumlu katkıları olmuşsa da terör örgütünün hapisteki kurucusunun Sayın ya da Önder nitelendirmesi ile zikredilmesidir. Zira bu ismin zihinlerde bıraktığı acı, öfke ve nefret o kadar fazladır bir iki müsbet açıklama ile bunları silmek mümkün değildir” dedi.

Van Baro Başkanı: Yeni bir Anayasa şart

Van Baro Başkanı Sinan Özaraz silah bırakan örgüt üyeleriyle ilgili düzenleme yapılması gerektiğine dikkat çekti ve “PKK'nin sonuç olduğu bu noktada dağda yer alan insanların ayrım yapılmaksızın durumlarının hukuki zeminde netleştirilmesi gerekiyor. Toplumsal hayata dönüşlerine dair hukuki düzenlemeler yapılması şarttır” dedi.

Özaraz, vatandaşlıktan çıkarılan, sürgünde bulunan bu ülkenin yurttaşlarının dönüşünün de sağlanması gerektiğini ifade etti.

Özaraz Ayrıca yeni bir anayasal düzenlemenin şart olduğunu ifade etti ve ”Kürt'ü, Alevi'yi dışarıda bırakan yeni bir düzenleme demokratik olmayacaktır. Bütün dilleri, kültürleri, inançları birlikte yansıtan güvenceye kavuşturan bir anayasa şarttır” dedi.

Murat Emir: Ankara, İstanbul, İzmir Baroları çağırılmalı

Baro başkanlarının konuşmalarının ardından Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, üye milletvekillerine söz verdi.

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, “Çoklu baro” uygulamasını eleştirdi ve toplam üye sayıları 100 bini aşan Ankara, İstanbul ve İzmir barolarının komisyonda olmamasının büyük eksiklik olduğunu dile getirdi. Emir, bu eksikliğin giderilmesi için Meclis Başkanı’nın girişimde bulunmasını talep etti.

Emir ayrıca komisyonun hiçbir kadın temsilciyi dinlememiş olmasını eleştirdi ve 86 milyona eşitlik, demokrasi getirme iddiası olan komisyonun bundan sonra çağrılacak misafirleri bu yönüyle de değerlendirmesini talep etti.

Emir’in ardından söz alan CHP milletvekili Okan Konuralp, toplumsal rızanın nasıl artırılacağını sordu ve bu soruya soğukkanlı bir biçimde cevap verilmesi gerektiğini kaydetti.

Toplumsal rızanın sadece kullanılan dille ilgili olmadığını, niyet ve vicdanla ilgili olduğunu ifade eden Konuralp, “Vaktiniz, vaktimiz yok mu oturup bir takım ince şeyleri düşünmeye? Elbette sürecin bazı aciliyetleri olabilir. Ama komisyon üyelerinin bir bölümünde diğer sorun alanlarına karşı körleşmiş bir tavır gözlemliyorum” dedi.

Öcalan’ın dinlenmesi kabul edilemez

Komisyonun İmralı’yı ziyareti veya Öcalan’ın dinlenmesi taleplerini eleştiren DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, bu öneriyi asla kabul etmeyeceklerini kaydetti ve “Komisyonun varlık gerekçesini ve Türkiye Cumhuriyeti devletini tartışma zeminini taşıyacaktır büyük bir infiale sebep olacaktır biz bunu asla kabul edemeyiz” dedi

Usul tartışması, eleştirisi

Yol yürürken kural değiştirmenin doğru olmadığını söyleyen DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, konuşmacıların ardından konuşma içeriklerine dair söz alınmayacağına dair bir karar alındığını hatırlattı. Koçyiğit, Genel Kurul’daki gibi konukların sözleri üzerine söz üretmenin doğru olmadığını, ifade etti.

Ahmet Şık: Aldığınız karardan haberim yok

TİP'li Ahmet Şık, bir önceki toplantıda söz alanların evlat acısı yaşadıklarını ve travma yaşamış insanlar olduğunu ve bu yüzden söz almadıklarını kaydetti. Gülistan Kılıç Koçyiğit’in bahsettiği karardan kendisinin haberi olmadığını ifade eden Şık, “İçeride grup başkanvekilleriyle yapılan toplantıya grubu olmayan parti temsilcilerinin de katılması zorunludur” dedi. Şık, bir sonraki toplantıya davet edilecek konukların kimler olduğu konusunda da bilgi sahibi olmak istediklerini ifade etti.

Şık: Hakan Fidan‘ın dinlenmesi gereklilik

Devlet kanadında farklı fikirler olduğu iddialarını ve meselenin uluslararası bir boyutu olduğunu hatırlatan Şık, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın komisyonda dinlenmesinin de gereklilik olduğunu söyledi.

MHP'li Bülbül’den Kaboğlu’na eleştiri

Ankara ve İstanbul 1 No’lu baroları ile İzmir Barosu’nun komisyonda konuşmamasına yönelik eleştirilere ilişkin söz alan MHP Milletvekili Levent Bülbül, şöyle konuştu:

“Kamuoyunda şu anda Ankara ve İstanbul bir Nolu barolarının bu komisyonda yer almadığı, davet edilmediği onun yerine İstanbul ve Ankara 2 No‘lu barolarının davet edildiği ve yer aldığı noktasında ifadeler yer almakta. Bunun komisyon tarafından kasten tercih edilmiş bir durum gibi kamuoyuna sunulması, özellikle bazı siyasi yapılar tarafından bu şekilde ifade edilmesi durumuyla karşı karşıyayız. İstanbul 1 No‘lu Baro Başkanı’nın burayı ‘tiyatro‘ olarak nitelendirmesi, çirkin değerlendirmelerde bulunmasını da hoş karşılamadığımızı, kınadığımımızı ifade etmek istiyorum. Burayı boşa çıkarmak, burayı sanki farklı şekilde tiyatro gibi oyun sergiliyor gibi göstermek ayıplı bir tavırdır.”

Tanrıkulu: Somut bir şeyler yapmalıyız

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a hitaben konuşan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Bir taraftan güven vereceksek bir taraftan da somut bazı şeyler yapmalıyız. Size; daha pratik, somut adımlar atılması anlamında daha büyük rol düşüyor” dedi.

Gökçen: Bundan sonrası için telafi edilebilir

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ise 2 No’lu baroların dinleniyor olmasının toplumsal rızanın ne kadar uzağında olunduğunun göstergesi olduğunu kaydetti. Kadın baro başkanları da olduğunu ifade eden Gökçen, “Bundan sonraki toplantılarda davet edilecek temsilciler arasındaki cinsiyet eşitliği dikkate alınabilir. İstanbul, Ankara ve İzmir baroları davet edilebilir. Bundan sonrası için telafi edilebilir” dedi.

Beştaş: Barış Anneleri'nin kendi dilleriyle konuşamamasını hiç kimseye izah edemiyoruz

DEM Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş, bir önceki hafta komisyonda Kürtçe konuşma olanağı sağlanmamasına değindi ve "Nefreti, ayırımcılığı ortadan kaldıralım” derken Barış Annelerinin kendi dilleriyle konuşamamasını hiç kimseye izah edemiyoruz” ifadelerini kullandı.

Beştaş ayrıca “Ana dili konusunda Meclisimizin çalışmalarına bir gölge düşmüştür ve atacağı pozitif adımlarla bu gölgeyi kaldırabiliriz” dedi.

"Biz barışı konuşurken insanların cezaevinde ölümle yüz yüze olması kabul edilemez"

Beştaş, konuşmasında hasta tutuklu ve hükümlülere değinerek şunları söyledi:

“Size birkaç isim sayacağım: Fatma Tokmak ölmek üzere, ölüm döşeğinde; Devrim Ayık yüzde 78 engelli; Ergin Aktaş 6 kez "Cezaevinde kalamaz." raporu aldığı hâlde bırakılmıyor; Fırat Nebioğlu yüzde 92 engelli, diyalize bağımlı, engelli raporu var ve böbrek nakli gerekiyor; yine, Mehmet Emin Çam 73 yaşında, yine o da ağır hasta; yine Murat Çalık, Ayşe Barım... Bu hasta mahpusların bir an önce ailelerinin yanında olması gerekiyor. Biz çözümü, barışı, demokrasiyi konuşurken insanların cezaevinde ölümle yüz yüze olması kabul edilemez. Bu konuda da Komisyonun bir irade ortaya koyması gerekiyor.”

AKP'li Yayman: Komisyon odak kayması yaşıyor

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman, Komisyonun bir odak kaybı yaşadığını kaydetti. Bu meselede söylenmedik söz kalmadığını ifade eden Yayman, ”Toplum bizden konuşma değil adım istiyor“ dedi.

Yayman, “Gerçekten milletimizin desteği bu noktada PKK’nın kendini feshetmesi silahları bırakması noktasındadır kamuoyunda bu meselenin amacı dışında konuşulması tartışılması toplumsal rızanın azalmasına eşdeğer bir vaziyettedir” ifadelerini kullandı.

Yayman, “Meselemiz Türkiye’nin bu meseleyi kapatmasıdır. Komisyonun adı 'Kürt sorununu çözme' ‘hukuksal sorunları çözme komisyonu’ değildir. Meclis isterse bu konularda komisyon kurabilir. Ama tarihin dönüm noktasında bu tarihi fırsatın heba edilmemesi gerekiyor.

Akdoğan: Kayyımdan bahsetmek ‘odak kaybı’ olarak nitelendirilemez

CHP Milletvekili Umut Akdoğan’sa komisyonun terörü Türkiye gündeminden çıkarmanın yanı sıra toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi ve özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti alanlarında çalışma yapması görevleri olduğunu da hatırlattı. Akdoğan, kayyım gibi uygulanmaları dillendirmenin ‘odak kaybı’ olarak nitelendirilemeyeceğini belirtti.

Kurtulmuş’tan odak kaybı, görev tanımı tartışmasına cevap

Komisyonun görevleri ve ‘odak kaybı’ tartışmasının ardından Kurtulmuş söz aldı. ”Mesele sadece yasa çıkarmak olsa iktidarın sayısı yeter, istediği yasayı 2 saatte meclisten geçirirdi” diyen Kurtulmuş, ”Bu konu en başta sayın cumhurbaşkanımız olmak üzere devletin bütün birimlerinin iş olarak kabul ettiği bir süreçtir” dedi.

Kurtulmuş: İşimiz devlet politikası olan bu konuyu millet politikasına dönüştürmek

Bu meselenin bir devlet politikası olduğunu ifade eden Kurtulmuş, “Bizim işimiz sahadaki silahları ölçmek değil. Devlet politikası olan bu konuyu millet politikasına dönüştürmek. Zaman zaman lüzumsuz tartışmalar yapıyor gibi görünebilir ama asla öyle değil. Burası asla bir genel kurul tartışmasına dönüşmedi. Çözme niyeti ortadadır. Üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz" dedi.

İstanbul Barosu’nun katılmamasına yönelik eleştirilere Kurtulmuş’tan cevap: Haksızlık

İstanbul Barosu'nun (İstanbul 1 No'lu Baro) toplantıya katılmamasına yönelik eleştirilere de yanıt veren Kurtulmuş, baroyu diğer baroları davet ettikleri usulle davet ettiklerini söyledi. Kurtulmuş, “İstanbul 1 No’lu barosu kendi programı dolayısıyla katılamayacaklarını söylediler. Herhangi bir şekilde İstanbul 1 No’lu Barosunun davet edilmemiş olması algısının yaratılmış olması büyük bir haksızlık“ dedi. Ceren Bayar /t24

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER