Gazeteci Nuray Mert ise, büyük bedeller ödenerek bu sürece gelindiğinin altını çizdi. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu da bıçak sırtı bir süreçten geçildiğine işaret ederek, herkesin çok hassas yaklaşmasının hayati değerde olduğunu belirtti.
Demokrasi ve barış arayışlarının arttığı bir dönemde genel nabzı ölçen ve hükümetin sürece yaklaşımın neresinde olduğu ve medyanın dilini gazeteciler değerlendirdi. Çözüm sürecinin gidişatının dışarıdan bir insanın gördüğü gibi olduğunu ifade eden gazeteci Ahmet Tulgar dışarıdan bakan insanların da sadece genel atılan adımları görebileceğini kaydetti. Hükümetten doğru bir adım atılmamış gibi göründüğüne işaret eden Tulgar, "Ancak şu da var. Sonuçta yıllardır mücadele eden gerillalar geri çekiliyorlar. Durup dururken niye çekiliyorlar. Demek ki, bir şeyler oluyor ki onlar çekiliyorlar. Sürecin iyi gittiğini düşünüyorum" dedi.
'Pusulam Kürt hareketidir'
Tulgar, sürecin iyi gitmesi konusundaki temel pusulasının Kürt siyasal hareketi olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: "Benim pusulam burada Kürt siyasal hareketi, Kürt özgürlük hareketidir. Onlar iyi gittiğini düşünüyorlarsa benim için de iyi gidiyordur. Onlar çünkü bizzat halkla birlikte mücadele ediyorlar. Sadece Kürtler için değil bütün Türkiye halkları için mücadele ediyorlar. Bunu ilerde daha güçlü anlayacağımıza inanıyorum. Ortadoğu ve oradan da bütün dünyayı etkileyecek bir durum sözkonusu. Bu açıdan üzerinde titrenmesi gereken çok önemli bir süreçten geçiyoruz." Medyanın savaş boyunca çok fazla savaş kışkırtıcılığı yaptığını dile getiren Tulgar, "Savaşın gerçekliğini savaş sırasında işlenen suçları devlet tarafından işlenen suçların üzerini örtmek için kendi kendini görevlendirdi. Durumdan vazife çıkardı. Yeri geldiğinde onun nasıl konuşacağı dikte de edildi. Direnmedi. Şimdi hala o eskinin alışkanlıklarıyla Kürt halkının bütün bu ülkedeki özgürlüğü özleyen, özgür bir ülkeyi özleyen ve herkesin üzerine titremesi gereken insanlara hakaretamiz sözlerle bahsetmek ya da Genelkurmay'ın onları koyduğu tırnak içinde 'terörist' kalıbında lanse etmeye çalışmak, bunlar hep savaş kışkırtıcılığı olması babında sorunlu davranışlar" değerlendirmesinde bulundu.
'Medyanın yenilmişlik ruh hali sürece direniyor'
Gerçekliğin Türk halkından da gizlendiğinin altını çizen Tulgar, "Onlardan da gerçeği saklıyorsun. Gerilla hareketi desen mesela gerçeği söylemiş olacağım. Evrensel dünyada nasıl bahsediliyorsa böyle bahsedersin. Hem mesleğine ihanet etmezsin hem de kendine ihanet etmezsin" dedi. Medyanın da bir yenilmişlik duygusu içinde olduğunu ifade eden Tulgar, "Devletin bir müzakere süreci yürütmesini ihanet olarak algılıyorlar. Kimse onlara dayatmadığı halde onlar hala aynı dili inatla kullanıyor. Bu bir yenilmişlik duygusudur. Taraf oldular çünkü. Halbuki gazetecinin görevi en azından haber kaynaklarını elinde bulundurmayan kesim için madem haber yapmıyorsun hiç değilse eşit mesafede dur. Onu bile yapamadılar" ifadesini kullandı. Gerçeğin esas olarak ezilen taraftan alınabileceğine vurgu yapan Tulgar, "Bugün inanın Türk anaakım medyası mali idari ve ideolojik olarak çok büyük bir bunalımdan geçiyor. Bu bunalımın esas sorumlusu bu 30 yıl içindeki gazetecilikten çok devletçi propagandaya yönelik faaliyet göstermiş olmalarından kaynaklanıyor. Aslında müthiş bir prestij kaybı oldu" diye konuştu.
'Özgürlük mücadelesinin karşılığını verirsek barıştan bahsedebiliriz'
Gazeteci yazar Nuray Mert, barışın ve çözümün içinin boşaltılmamasının çok önemli olduğuna dikkat çekti. Bir şeyden çok bahsetmenin bir süre sonra onun içini boşaltmak anlamına geleceğine işaret eden Mert, şunları dile getirdi: "Barış süreci dediğimiz sürece gelinene kadar ciddi bir mücadele ve ödenen ağır bedeller var. Herşeyden önce onun hakkını vermemiz, onun sorumluluğunu taşımamız lazım. Böyle herşey oldu bitti, herşey sona erdi şeklinde bir kaynaşmadan ziyade en önemlisi toplumsal barıştır. Barış sadece bir çatışmasızlık süreci değil. Bugün cenazeler gelmiyor. En büyük kazanım bu doğru, ama mücadele olmasaydı da cenaze gelmeyecekti. Biz şimdi bu şekilde ele alamayız. O verilen mücadele bir özgürlük mücadelesiydi. Ve o özgürlük mücadelesinin karşılığını verebilirsek biz barıştan bahsedebileceğiz. O yüzden gerçekçi ve hakkaniyetli olmak lazım."
'Barış bir hareketsizlik hali değildir'
Herşeyin üzerini örterek yapılacak bir barışın kastedilmediğini belirten Mert, bu mücadelenin niye verildiğinin iyi anlaşılması gerektiğine vurgu yaptı. Mert, "Bunun hedefinin ne olduğu, Kürtlerin haklarının hedefinin ne olduğu bunun çerçevesinin ne olduğu aslında Türkiye'de yaşayan herkese anlatılması ve ikna edilmesi onların da ikna olmaya gönüllü olması böyle bir barış süreci tabi ki kastettiğimiz" dedi. Halklarla köprü kurmanın önemli olduğunu dile getiren Mert, bunun Kürtlerin haklarını görmezden gelerek olamayacağının altını çizdi. Mücadelenin ne adına verildiğinin gözardı edildiği bir noktanın gerçek bir barışı ifade etmeyeceğine vurgu yapan Mert, "O gerçek barış olmaz. O bir hareketsizlik olur. Barış bir hareketsizlik hali değildir. Kürtlerin özgürlüğü ve hakları uğruna çok bedel ödendi. Bu süreçte taleplerin ve beklentilerin hayata geçirilmesi önemli. Barış böyle bir süreç. Yoksa bu hareketsizlik yada toplu kutlama hali değil. Bu toplu kutlamaları inşallah çok yakın zamanlarda yaparız" diye belirtti.
Kürt hareketinin dışındaki kesimlerin görevleri
Mert, hükümetin gerçekçi olmasının önemine işaret ederek, ikinci aşamanın bunu göstereceğini kaydetti. Mert, "Konuyu bütün boyutları ile kavramış oldukları ve bu temelde bir gelecek inşasını göze alıp almayacakları önemli. Samimiyeti veya ikircikli durumu gözönüne alırsak evet gerçekten orada sorgulanması gereken durumlar var. Bir kere genelde demokratik ve barış süreci deniliyor, ama hızlıca bir el sıkışma süreci izlenimi veriyor hükümet. O yüzden de barış sürecinin selameti açısından bunları gözönünde bulundurmak gerekiyor" dedi. Karakol kurmanın, baraj yapımına ağırlık vermenin, koruculuk sisteminden hiç bahsetmemenin, mayınlara dokunmamanın "güvenlik konseptli" bir çabayı sürdürmek anlamına geldiğine işaret eden Mert, bunların sürece ters olduğunu söyledi. Bunların barışın kurgulanmasında çok önemli olan ikinci aşamanın ötesinde çok daha güncel acil gündemleştirilmesi gereken konular olduğuna dikkat çeken Mert, "Kürt hareketi bunu gündeme getirdiği zaman işte neden bu soruyu böyle bir süreçte gündeme getiriyorsunuz deniliyor. Oysa bu soruyu tam tersine çevirmeliyiz. Madem barışıyoruz daha fazla karakola daha fazla güvenlikçi önlemlere ne gerek var deyip bu soruyu tersine çevirmemiz lazım. Bunları Kürt siyasi hareketinin dışındaki bizlerin daha fazla gündeme getirmesi ve bu konuda demokratik eylemlilik oluşturması lazım" dedi. Türkiye'nin dış politikasında Kürtlerin belirleyici bir konumda olduğuna işaret eden Mert, Türkiye'nin Kürtlerle ittifak temelinde Ortadoğu'da siyasal bir aktör olmayı hedeflediğini kaydetti. Artık batı dünyasının da Kürtlerin haklarını yok sayamayacağın kaydeden Mert, Kürtlerin Türkiye'de ve Ortadoğu'da kurulacak olan denklemin bir yerinde yer alacağının netleştiğini kaydetti.
Mavioğlu: Bıçak sırtı bir süreç
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, medyanın içerisinde çözüm ve barış yanlısı bir kesimin olduğunu, ancak özellikle son 5-6 yıl içerisinde siyasi iktidarın doğrudan medyaya müdahale etmesiyle onların da sindiğinin bir gerçek olduğunu dile getirdi. "Medyanın dili" denildiği zaman aslında iktidarın dilinin ne olduğu sorusuyla karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Mavioğlu, "Yani medya kendi kendine süreci baltalamak, insanların ölmesini savunmak ve linçler için çok çok özel çabalar sarf etmez. Çok kötü niyetli çabaların dışında, esas itibariyle medyanın yüzde 90'ı iktidarın dilinin ne olması konusunda ki düşünce nedir? Bence problem orda" dedi. Nihayetinde bu süreçte çok önemli adımlar da atıldığını ifade eden Mavioğlu, "Eğer ki, 30 yıllık çekilen bunca acıdan ders çıkartılmadıysa, 80 yıllık getirmiş olduğu inkarın ağırlıktan bir sonuç çıkartılmadıysa, eğer ki Türkiye'deki mevcut adaletsiz, eşitsiz bir anlamda ezileni iyice yoksullaştıran ezeni ise çok daha varlık sahibi getiren bu sistemden bu kadar memnun ise herkes saldırgan bir dil de kullanmak özgür, barışa karşı çıkmakta özgür, hatta bu sürecin taşıyıcılarına küfür etmek de özgür, 'cehennemin dibine kadar yolları var' demek de özgür. Ama diğer yandan yapılacak olan bu süreç içerisindeki hassas ve bir yandan da bıçak sırtı bir süreç" dedi. Söylenecek her söze çok dikkat edilmesi gerektiğine işaret eden Mavioğlu, dilin değişmesinin ancak aklın, iradenin ve bakışın değişmesi ile mümkün olacağını vurguladı. Mavioğlu, "Yani Kürt'ü Kürt olarak kabul etmiyorsan, bir fayda getirmiyor. Mevcut bu süreç içerisinde barışı savunmak hiç kimsenin zararına sonuç getirmeyecek. Bunların algılanması ve bununda gerçek kılınması için neler yapılması gerektiği, ama gerçekliği zamanı olan adımların nasıl atılması gerektiği konusunda bir daha kafa açıklığına ihtiyaç var" ifadesini kullandı. / Diha
Güncelleme Tarihi: 28 Mayıs 2013, 10:42
SIRADAKİ HABER