Ortadoğu, dünya dengelerinin kurgulandığı ve büyük güçlerin birbirini yokladıkları bir laboratuar alanıdır. Suriye krizi yada Arap baharı da bu dengelerle alakalıdır. Tabi ki bu halk ayaklanmalarının çok değerli olduğunun farkındayım ama sömürgeci güçler her zaman, önleyemedikleri gelişmeleri, dönüştürme çabası içine girerler. İşte bu dönüştürme çabası yeni krizlere ve savaşlara neden olmaktadır.
Arap ülkelerinde ki halkın kazanımlarını alkışlayan bir ülkeyiz ve hata Esadla, yaptığı zulümlerden dolayı savaş noktasına geldik. Suriye mültecilerine çadır kentler kurduk, dolaylı dolaysız özgür Suriye ordusuna destek verdik. Bunu ülkemiz politikasına uygun gördük.
İşler ne zaman karıştı? Kürtler, yaşadığı kentlerde kendini yönetmeye başlayınca.Neden peki? Zaten biz ülke olarak ve hükümet olarak halkın Esad zulmünden kurtulmasını istemiyor muyduk? İstiyorduk hem de hararetle.
Bu noktada herkes eteğindeki taşları döktü. Araplar kendini yönetebilirdi ama Kürtler yönetemezdi. Nedenmiş. Maazallah bizim Kürtlerin aklı karışabilir diye.
Peki Suriye"de özgürlüğü daha çok Kürtlerin dışında kalan haklar mı hak ediyor? Kürtlerin, Suriye "de hiçbir hakları olmadı, ama yasal olarak uzun bir örgütlenme geleneğine sahip oldukları kesindir. Özgürlüğü de en çok Kürtler hak etti. İnatla baharın gelişini beklediler. Hem de her yıl 21 Mart Nevroz"larında inatçı baharı inatla arzuladıklarını haykırdılar.
Suriye Kürtleri son yüz yıllık zaman diliminde sanat ve edebiyat alanında Kürt Rönesanssının yeşerdiği yerdir.
Türkiye"de Kürtler her açıdan inkar edilirken, buradan kaçan Kürt aydınlarının sürgün yeridir. Suriye. Örneğin Bedirhan ailesinin 1932"de çıkardığı Hawar dergisi, yine aynı ailenin Şam"da 1942"de çıkardığı Ronahi dergisi ve başka yayınlarla Kürt edebiyatının Rönesans alanıdır.
Fransızlar, 1946"da Suriye"den tamamen çekilince Kürtçe de tamamen yasaklandı. Ta ki Cigerxwîn"nin 1968"de korku duvarını aşarak çıkardığı Gülistan dergisi ile Suriye Kürtlerine farklı bir sesle seslenmeye başlamış ve bu ses Kürtlerin yaşadığı her coğrafyada yankılanmıştır. Ardından Osman Sebri"nin çıkardığı Gelawêj, Suriye Demokrat Partisi"nin çıkardığı Xunay dergisi, 1991"de çıkan Zanîn dergisi, 1997"de Rojda dergisi, 2000"de Zevi
dergisi daha sonra da Aso, Pırs, Bihar, Jîn, Helez, Deng, Rewşenbîr, Xwedevan, Ziman ve daha onlarca yayın ile Suriye Kürtleri varlık mücadelesi vermiştir.
Bütün bu emekler ortada iken ana akım medya verdiği haberlerle sanki Kürtler oraya gökten indi ve hak etmedikleri bir kazanım elde etmişler.
Biz değil miydik Suriye halkının, Esad zulmünden kurtulmasını isteyen ? Şimdi bu çarkın nedeni Kürtlerin kazançlı çıkması mıdır? Başka ne beklenebilirdi. Kürtler orada bir varlık ve demokrasi mücadelesi vermektedir.
Suriye"nin Güney Batı Kürdistan yada yeni icat deyimle Kuzey Suriye dışında kalan bölgelerde ise daha çok mezhepsel iktidar mücadelesi verilmektedir. Bu mücadelenin bir tarafında Suudi-Katar-Türkiye suni ekseni diğer tarafta ise İran-Irak-Suriye şii-alevi ekseni yer almaktadır. Her iki eksenin tarihi kökeninde sayısız katliamlar yer almıştır. Bugün sürdürülen uygulamalarla tarihin tekrarı görülmektedir.
Daha düne kadar Barzani"yi aşağılayan, küçümseyen bir anlayıştan, bu günün neredeyse tek dost komşu gerçeği ile karşı karşıyayız. Kürtlerin kazanımları Türkiye"nin de kazanımıdır. Ancak kendi iç meselemizi çözmek şartıyla. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye, Ortadoğu"daki her demokrasi kazanımını lehine çevirebilecek bir ülkedir.
Türk Kürt kardeşliğini dilinden düşürmeyenlerin, Suriye"deki Kürtlerin özgürlüğünü, tehdit olarak algılıyorsa ve devlet politikasına dönüşürse çok vahim sonuçların da çıkabileceğini hesaba katmak gerekir. Bizi ve ülkemizi kurtaracak tek şey özgürlüktür.
