Meclis’te bütçe görüşmeleri devam ediyor. 2013 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde BDP adına söz alan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, tutuklu milletvekillerinin görüşmelere katılamamasından dolayı Meclis’te alınan her kararının meşruiyetinin sorgulanır olduğunu söyledi. Kışanak, egemenlik tarihinin ceberut firavunların tarihi olduğunu ve insanlığa giydirilmiş bir deli gömleği olduğunu kaydetti. Kışanak, “Bu zihniyet bugün kapitalist uygarlık olarak tanımlanmakta. Oysa eşit ve adil bir yaşam ile başka bir yönetim anlayışı mümkündür” dedi. Dünya ve Türkiye’nin görülmemiş ölçüde sıkıntılı bir süreçten geçtiğini kaydeden Kışanak’ın konuşması sırasında salonda uğultu olması üzerine Meclis Başkanı Çelik, bakanları ve milletvekillerini uyardı.
‘AKP neo-liberal politikalar ile kamusal alanı daralttı’
Ardından konuşmasına devam eden Kışanak, yaşanan sürecin önemli sonuçlar yaratacak bir süreç olduğunu belirterek, kapitalizmin altın çağının sona erdiğini söyledi. Kışanak, “Son 40 yıldır devlet ve sosyal demokrasi uygulamaları ortadan kaldırılıyor. Emekçi halkların mücadele ile kazandıkları kazanımları ortadan kaldırılıyor. Bu yeni dönem küreselleşmenin ve finanslaşmanın hızlandığı neo-liberal bir dönemdir. Bu süreçte emeğin ucuz olduğu ülkelere dev sanayiler kaydırıldı. Böylece sermayeye karlılık sağlandı. İşte AKP’nin politikasının alt yapısında bu bulunuyor. Türkiye’de neo-liberal uygulamalar ile kamusal alan daraltıldı. Eğitim ve sağlık alanları metalaştırılarak alınıp satılan alanlar oldu” dedi.
‘Türkiye’de ücret artışları komik düzeyde yapılıyor’
Yaşanan krizin 1929 buhranı sonrasında dünyanın yaşadığı en büyük kriz olduğunu belirten Kışanak, krizin bütün ülkeleri etkilediğini belirtti. “Hükümetler kemer sıkmaya yöneldiler” diyen Kışanak, Yunanistan ile başlayan sürecin Avrupa ülkelerinde yaygınlaştığını, Türkiye’nin de kemer sıkma döneminde olduğunu söyledi. Kışanak, “Türkiye’de ücret artışları komik düzede kalırken, elektrik ve gaza büyük zamlar yapıldı” dedi. Kapitalizmin yaşadığı krizin önemli politikalar sonucu olduğunu belirten Kışanak, “Burjuva ülkeleri çökmeye başladı. Bizim gibi ülkelerde ise baskıcı ve otoriter yönetimler ortaya çıktı” dedi.
‘Ortadoğu’da bölgesel savaşın eşiğindeyiz’
“Türkiye’nin yer yer uluslararası güçlerin taşeronu olduğu süreçte bölgede savaş tamtamları çalınmaya başlandı” diyen Kışanak, Ortadoğu’da bölgesel bir savaşın eşiğine gelindiğini söyledi. Kışanak, “Türkiye ekonomisi geçen yılın 3. çeyreğinden beri reel anlamda hiç büyümedi. Yıllardır uygulanan emek düşmanı politikalar kitlesel işsizliği arttırdı. İktidarlar bu durumda kendini yaşatmak için 2 yol denerler. Bunlardan biri emeği sömürerek büyümeyi yaratmaktır. Bunun için yeni sendikalar yasası ile emek örgütlenmesi baskı altına alınmak istendi. Böylece geleceğin suskun işçileri yaratılmaya çalışılıyor. Diğer yöntem de içerdeki kirli savaşı sürdürürken, dışarıda da savaş kışkırtıcılığı yapmaktır. Bu gün AKP hükümeti bu yolu deniyor” diye konuştu.
Tablo ile bölgeler arası farklılıkları ortaya koydu
Türkiye’de direnen halklara ve emekçilere gözdağı verildiğini ve bütün hakların yasaklanmaya çalışıldığını söyleyen Kışanak, “Bununla paralel ırkçılık ise azgınlaştırılıyor” dedi. “Türkiye temel sosyal kalkınmışlık özelliklerine sahip değildir” diyen Kışanak, gelir dağılımında adaletsizliğin arttığını söyledi. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde halkın yoksulluk ile baş etmeye çalıştığını belirten Kışanak, elindeki grafiği havaya kaldırarak, “Son sıralardaki 16 kente dikkatli bakmanızı istiyorum. Bunların hepsi Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerdir. Bu isimler Kürt sorununu anlatmak için yeterlidir” dedi. Kışanak, ardından ise harita üzerinden gelişmişlik arasındaki farkı ortaya koydu. Kışanak, “Bu tablo AKP hükümeti döneminde hiç değişmedi. Birileri ‘şu kadar para gönderdik. Şu kadar inşaat yaptık’ diyebilir. Ama bizim hayatımızda bir şey değişmediğini göstergesi bu tablolardır. Kimse bize kasaba politikacılığı yapmasın” diye kaydetti.
‘İhalelerin kime peşkeş çekildiğini çok iyi biliyoruz’
“Para harcandığında bir durumun değişmesi beklenerek bu yapılır eğer bu yapılmazsa birilerine peşkeş çekilmiştir. Biz bölgede ihalelerin nasıl yapıldığını ve kime peşkeş çekildiğini çok iyi biliyoruz” diyen Kışanak, Türkiye’de ayrımcılığın sadece Kürtlere yapılmadığını, yoksul ve emekçilere de yapıldığını söyledi. Kışanak, Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında gelir dağılımının en fazla olduğu ülke olarak yerini aldığını ve bunun 2002 yılından bu yana değişmediğini belirtti. Bütçede, şeffaflık ve hesap verirlik ilkesinin esas alınması gerektiğini belirten Kışanak, halkın bütçeyi anlayamaması için bir takım rakamların yan yana dizildiğini belirtti.
‘2013 bütçesi savaş bütçesidir’
2013 Merkez Yönetim Bütçesi’nin savaş ve kriz bütçesi olduğunu belirten Kışanak, “Bu bütçeden yoksula, emekçiye, kadına, Kürtlere hayır gelmez. 2013 bütçesi bir savaş bütçesidir, zira kaynaklarının önemli bir bölümü iç ve dış güvenlik adı altında bu işlev için ayrılmıştır. Bu haliyle Maliye ve Hazine gibi kurumlar dışında en fazla kaynak askeri harcamalara, polise ve cezaevi hizmetlerine ayrılmıştır. Milli Eğitim’e ayrılan bütçenin yüzde 81’i ise personel maaşlarına ayrılmıştır. Eğitimin kalitesini artıracak bir eğitim bütçesinden söz edilemez” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan 4,6 milyar liralık ödemeye bakıldığı zaman bir başka eşitsizliğin görüldüğünü söyleyen Kışanak, “Kültür ve Turizm, Ekonomi, Dışişleri, Kalkınma gibi altı yedi bakanlığın bütçelerinden fazladır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hali hazırda 129 bini kadrolu (tamamı memur) olmak üzere toplam 141 bin çalışanı var. İnanç özgürlüğü konusunda çok ciddi problemleri olan bir ülkede, sadece bir mezhebe yönelik din hizmeti sunan bir kuruma bu kadar büyük bir bütçe ayrılması, toplumsal sorunları da büyüten bir yaklaşımdır” dedi.
‘Bütçe ile Alevi yurttaşların eşit yurttaşlık talebi reddediliyor’
Alevi yurttaşların eşit yurttaşlık talebini reddeden AKP hükümetinin bunu bütçeye de yansıttığını belirterek, “Bu bütçe, milyonlarca Alevi yurttaşın eşit yurttaşlık taleplerini ret eden AKP hükümetinin, eşitsizliği daha da büyüten bir politika izlediğinin açık göstergesidir. Bu bütçe bir bütün olarak yüzü egemenlere sırtı ise emekçi halka dönük bir bütçedir. Bütçeden köylü ve yoksullara yapılan doğrudan yardımlar, bütçenin toplamda yüzde 2’sini ancak buluyor. Buna karşılık çeşitli vergi muafiyeti ve istisnaları, vergi indirim ve tecilleri, sermaye sübvansiyonları biçiminde sermaye sahiplerine verilen destekler bütçenin yüzde 13’üne denk düşüyor” diye kaydetti.
‘Bütçede sermayenin yükü azaltılmaya çalışılıyor’
Hazırlanan bütçenin son derece adaletsiz olduğunu belirten Kışanak, “En tepede gelir elde edenlere uygulanan vergi oranı yüzde 45’ten önce yüzde 40’a sonrasında da yüzde 35’e indirildi. Kurumlar vergisi oranı yüzde 33’ten önce yüzde 30’a sonra da yüzde 20’ye düşürüldü. Bugünlerde ise gelir ve kurumlar vergisi tek bir vergi altında toplanarak sermayenin yükü iyice hafifletilmeye çalışılmaktadır. Buna göre bir asgari ücretli, net gelirinin yüzde 70’i oranında vergi ve prim yükü taşımaktadır. Bankaların efektif vergi yükü yüzde 5, dev holdinglerinki ise yüzde 4’ü aşmamaktadır. Ayrıca vergi gelirlerinin sadece yüzde 19’u gelir vergisinden, yüzde 10’u kurumlar vergisinden sağlanmaktadır. Geriye kalan yüzde 31,5’i katma değer, 25’i özel tüketim vergisinden sağlanmaktadır. Bunlarla birlikte sermayenin yükü hafifletilmek isteniyor” diye konuştu.
‘Toplanan para vergi değil haraçtır’
Emekçilerden alınan vergilerin savaşa harcandığın ve böylece yoksul insanların iki kez mağdur edildiğini vurgulayan Kışanak, “Üretirken vergiyi bizden alıyorlar. Tüketirken vergiyi bizden alıyorlar. Habire halktan, yoksuldan ve emekçiden vergi alıyorlar. Bunlar da savaşa ayrılıyor” dedi. “2013 bütçesi sorun giderici, demokratikleşme, insan haklarına duyarlı, kısaca insan odaklı bir bütçelemeden oldukça uzaktır” diyen Kışanak, AKP hükümetinin Sayıştay Yasası’nda yapılan değişiklikle halkın bütçeyi denetleme hakkını ortadan kaldırdığını söyledi. Kışanak, “İşte bu yönetim anlayışının adı demokrasi değil, ‘canımın istediğini yaparım’ yönetimidir. Halka ‘sen parayı ver, vergiyi ver, gerisine karışma, nasıl istersem öyle harcarım’ demektir. Bu şekilde toplanan paraya da ‘vergi’ değil ‘haraç’ denir” vurgusunu yaptı.
‘Bütçede kadının adı yok’
Türkiye’de çalışma çağındaki her 3 kadından 2’sinin işsiz olduğunu vurgulayan Kışanak, şunları kaydetti: “ Lise ve üzeri eğitime sahip kadınlar, erkeklere göre 2 kat daha fazla işsiz.Türkiye’de kadın istihdamı resmi verilere göre sadece yüzde 24 düzeyinde. Erkeklerde bu oran yüzde 70’dir. Kamuda da ayrımcılık sürüyor. Kamuda kadın istihdam oranı sadece yüzde 34. Yine kamuda çalışanlar arasında üst düzey yönetici olarak çalışanlardan sadece yüzde 10’u kadın. Kayıt dışı istihdamın da yükü kadınların sırtında. 2008 – 2009 dönemine göre 2012'de kayıt dışı çalışmada 480 bin kişilik bir artış var. Erkekler için aynı dönemde kayıt dışı 198 bin azalırken kadınlar için 678 bin artmıştır. Kadınlar açısından durumun bu kadar kötü olmasına rağmen, 2013 bütçesinde bu durumu düzeltecek hiçbir önlem alınmadığı görülüyor. Bütçede kadının adı yok” dedi. Kışanak, ayrıca bütçenin kadını gözeten bir bütçe olmaktan ziyade kadını vuran bir bütçe olduğunu kaydetti.
‘Askeri harcamalar sağlık bütçesinin 2 katı’
Bakan Şimşek’in dediğinin tersine bütçede eğitim ve sağlığa ayrılan payların az olduğunu belirten Kışanak, “Asker polis harcamaları, sağlık bütçesinin nerdeyse 2 katını oluşturuyor. Tamamen kamusal, parasız, devleti güvencesinde herkesin eşit bir şekilde yararlanabilmesi gereken sağlık hizmetleri, AKP iktidarı döneminde özelleştirme ve ticarileştirme politikalarına terkedildi. Keza eğitim alanı da tam bir sefalet alanıdır. Bütçeden eğitime ayrılan pay ile asker-polise ayrılan pay neredeyse eşittir” ifadesini kullandı.
‘Anadilde eğitim hakkı seçmeli ders gibi ciddiyetsiz yaklaşımla karşılanmaz’
Eğitim bölümüne bakıldığı zaman anadilde eğitim sorununun halen ortada durduğuna işaret eden Kışanak, “Anadilde eğitim temel bir insanlık hakkıdır ve seçmeli ders gibi ciddiyetsiz yaklaşımlarla karşılanamaz. Anadilinde eğitim hakkı gasp edilen halklar, asimilasyondan korunamazlar. Türkiye’de Türk halkının kendi anadilinde eğitim görmesi ne kadar hak ise, Kürt halkının ve diğer halkların da anadillerinde eğitim görmesi o kadar haktır. Türkiye artık asimilasyon utancında kurtulmalı, hakka pozitif uygulamalarla asimilasyonun yarattığı tahribat da onarılmalıdır” vurgusunu yaptı. Kışanak, son 10 yılda 11 bin işçinin “iş kazalarında” yaşamını yitirdiğini belirterek, Türkiye’de her yıl ortalama bin 72 işçinin iş kazaları sonucu yaşamını yitirdiğini söyledi.
'Türkiye'de 1 milyonun üzerinde çocuk ekonomik işlerde çalışıyor’
Bütçede çocuklara ilişkin de ciddi sorunlar olduğunu belirten Kışanak, Türkiye’de 1 milyonun üzerinde çocuğun ekonomik bir işte çalıştığını kaydetti. Kışanak, “Bu çocukların yüzde 70 i öğrenimine sağlıklı bir şekilde devam edememektedir. Çocukların yaşadığı en vahim koşullardan biri de ülkemizin kanayan yarası, çilesi haline gelmiş olan mevsimlik tarım işçilerinin dramıdır. Diğer önemli bir konu da Türkiye'de giderek artan çocuk yoksulluğudur. AB ilerleme raporlarında da belirtildiği üzere 15 yaş altı çocuk yoksulluğu oranının arttığı, özellikle kırsal bölgelerde çocuk yoksulluğunun tehlikeli seviyelere yükseldiği, Avrupa ülkeleri arasında en riskli ülkenin Türkiye olduğu anlaşılıyor” dedi.
‘Türkiye’nin politik çocuk tutsaklar gerçekliği var’
80 yıldır çözülmeyen Kürt sorunundan kaynaklı yaşanan çatışmaların en büyük mağdurunun çocuklar olduğunu yineleyen Kışanak, “Yaşları 12 ve 18 arası olan çocuklar cezaevlerine atılmakta ve burada her türlü işkenceye, tacize ve tecavüze uğramaktadırlar. Ülkemizde bugün politik çocuk tutsaklar diye bir gerçekliği vardır” diye konuştu. Kışanak, AKP iktidara geldiği 2002 yılından itibaren “güvenlik güçlerince” öldürülen çocukların sayısının 183 olduğunun altını çizerek, “2006 yılında Diyarbakır'da yaşanan olaylar sonrasında Başbakanın ‘çocuk da olsa kadın da olsa gereği yapılacaktır’ söyleminin karşılığıdır bu 183 çocuk. Pozantı Cezaevi’nde yaşananlar da tüm kamuoyunun bilgisi dahilindedir” diye kaydetti.
‘Herkesi tutuklayan yargı Roboski’nin faillerine dokunmuyor’
Kışanak, Meclis’in seçilmiş 9 milletvekilinin halen tutuklu olduğunu ve Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin gasp edildiğini söyleyerek konuşmasının devamında şunları kaydetti: “Türkiye demokrasi tarihine büyük bir utanç olarak geçecek bu durum, tek başına yargının tutumu değil, hükümetin siyasi tutumudur. 14 Nisan 2009 tarihinde başlatılan ve bugüne kadar kesintisiz sürdürülen ‘KCK’ adı altında yapılan siyasi soykırım operasyonları ile, Kürt halkının ve BDP’nin önünü kesebilmek ve sindirebilmek adına 10 binden fazla kişi gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Son alarak da geçtiğimiz hafta sonu 80’nin üzerinde BDP’li bu operasyonlar ile gözaltına alınmıştır. Roboski katliamı, Hrant Dink davası, Madımak davası, Ceylan Önkol davası, işkence ve kötü muamele gibi vakalarda özellikle toplumsal vicdanda ağır etkisi olan olaylar bakımından son derece yavaş ilerlemesidir. Herkesi tutuklayan yargı ne yazık ki Roboski katliamının sorumlularına dokunamıyor! BDP'lilere dokunan yargı ne yazık ki Aydın Erdemlerin, Uğur Kaymazların, Ceylan Önkolların, Yahya Menekşelerin, Mehmet Uytumların, İbrahim Halil Oruçların katillerine dokunamıyor! Roboski katliamı adaletini arıyor.”
‘Ortadoğu halklarının demokratik birliği barışın en temel taşıdır’
AKP hükümetinin Suriye’de Kürtlerin kendi öz yönetimlerini kurup birlikte yaşamı inşa etmesine cephe aldığını vurgulayan Kışanak, “Kürtlerin kendi yönetimlerini oluşturmasına asla izin vermeyeceklerini açıklayan bir hükümet, Ortadoğu’daki halklara ulus-devlet ekseninde bir şekillenme dayatmak, onları bu örgütlenmeye zorlamak, baskı kurmak Ortadoğu’da daha fazla acıya yol açar. Ortadoğu halklarının demokratik birliği, Ortadoğu’da barışın en temel taşıdır ve Hükümet Ortadoğu barışına katkı sunmak istiyorsa, Ortadoğu’yu böyle algılamak zorundadır. Bir yandan Filistin halkları savunuculuğu yapıp, diğer yanda İsrail ile silah anlaşmaları yapmak çelişkidir” dedi.
‘Bir halkın hakları verilmiyor seçilmişleri tutuklanıyorsa barıştan söz edilmez’
Barış kavramının içinin doldurulması ve barışın önündeki engellerin kaldırılması ile işe başlanmak gerektiğine işaret eden Kışanak, şunları söyledi: “İlk olarak, bir ülkede bir halkın varlığı, dili, kültürü, adı, anadilinde eğitim hakkı, kendi kaderi hakkında söz söyleme hakkı ve özyönetim hakkı gibi temel demokratik hak ve özgürlükleri yok sayılıyorsa, bu halkın seçtiği belediye başkanları, milletvekilleri tutsak tutuluyorsa, halkın iradese hiçe sayılıyorsa toplumsal bir barıştan söz edilemez.”
‘Türkiye yarı açık cezaevine dönüşmüştür’
“Tarih insanların önüne çözemeyeceği sorunları koymamıştır. Önümüzdeki sorunlar da çözülemeyecek sorunlar değildir” diyen Kışanak, yapılacak şeyin basit olduğunu; önce kirli savaşa son verilmesi ardından ise Kürtler üzerindeki baskıların sona erdirilmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye’nin yarı açık bir cezaevine dönüştüğünü belirten Kışanak, BDP’nin böylesi bir ortamda siyaset yapan bir parti olduğunu kaydetti. BDP’nin bu yüzden dışlanmaya ve siyaset dışına itilmeye çalışıldığını belirten Kışanak, “Soruyoruz, acaba BDP siyaset üretmediği, çözüm üretmediği, proje ortaya koymadığı, en etkili muhalefeti yapmadığı için mi bu kadar hedef alınıyor? Her gün saldırıya uğruyor, binlerce yöneticisi, üyesi bu yüzden mi gözaltına alınıp tutuklanıyor? Soruyoruz: BDP siyaset üretmiyorsa bu baskı niye? Bu rahatsızlık niye?” dedi. Kışanak, BDP’li seçilmişlerin kelepçeli olarak adliyeye getirilmelerine ilişkin fotoğrafları göstererek, “Sayın Selim Sadak, 94’te parlamentoda siyaset hakkı elinden alınıp cezaevine gönderilen bir siyasetçidir. Belediye başkanı olduktan sonra da her gün AKP’nin baskısına maruz kalıyor” dedi.
‘Hükümet BDP’nin susmasını istiyor’
AKP hükümetinin BDP’nin susarak hiçbir şeye karışmamasını istediğini vurgulayan Kışanak, BDP’nin gerçekleri ortaya koyduğu için hedef haline getirildiğini belirtti. Kışanak, BDP’nin toplumsal taleplere ve sorunların çözümüne yönelik onlarca teklif sunduğunu ancak hepsinin AKP tarafından reddedildiğini söyledi. “Halk AKP Cumhuriyeti değil, Demokratik bir Cumhuriyet istiyor” diyen Kışanak, AKP hükümetinin ağzını açan herkesi susturmak istediğini belirtti.
‘Demokratik Özerklik öz yönetim oluşturmasını öngörür’
Demokratik Özerklik projesinin Türkiye’nin tamamını ilgilendiren ve BDP’nin önerdiği en önemli çalışmalardan birisi olduğunu hatırlatan Kışanak, “Bu proje; Türkiye siyasi ve idari yapısında demokratikleşmeyi sağlamak amacıyla köklü bir reformu ön görür, sorunların çözümünde geliştirilecek yöntemler için, yereli güçlendirme, halkı söz ve karar sahibi kılma felsefesinden hareket eder, halkın karar süreçlerine dâhil olması için demokratik katılımcılığı savunur ve tüm yerel birimlerde meclis sistemini esas alır, salt ‘etnik’ ve ‘toprak’ temelli özerklik anlayışı yerine kültürel farklılıkların özgürce ifade edildiği bölgesel ve yerel bir yapılanmayı savunur, öz yönetimin oluşturulmasını öngörür, sorunların çözümünü sadece devlet sistemini değiştirmede aramaz, toplumun öz yeterliliğini esas alır” dedi.
‘Iğdır’a atanacak öğretmene neden Ankara karar versin’
Özerklik projesinin hem Kürt sorununda çözümü getireceğini hem de Türkiye’nin demokratikleşmesini hızlandıracağına işaret eden Kışanak, bunun olmaması durumunda Türkiye’nin çok ağır sorunlarla baş başa kalacağını söyledi. Kışanak, “Iğdır’ın bir beldesine atanacak öğretmene neden Ankara’dan karar verilsin? Anadolu’nun en ücra köşesindeki bir köyün içme suyuyla ilgili alt yapı çalışmasının kararı neden Ankara’dan alınsın? Bölge’deki anadilde kamu hizmeti, anadilde eğitim talebi neden Ankara tarafından engellensin? İllerin sorunları neden orada tartılışılıp, orada çözüme bağlanmasın? Demokratik özerklik projesi ayrıştırıcı değil birleştiricidir. Farklılıkları ancak bu projeyle bir arada koruyabilir ve yaşatabiliriz. Türkiye’nin bütününü kucaklayan, demokratik inşayı esas alan, aslında Türkiye’yi kurtaracak bir projedir” dedi. Kışanak, dünyanın artık ulus devlet ve üniter devlet modelini terk etmekte olduğunu söyleyerek, buna rağmen AKP hükümetinin Demokratik Özerklik sisteminin tartışılmasına dahi tahammül edemediğini belirtti.
‘Hükümetin çözüm önerisi varsa ortaya koysun’
“Eğer hükümetin de varsa böyle bir projesi, yol haritası, her gün oraya buraya saldırmak yerine çıksın ortaya koysun” diyen Kışanak, şunları ekledi: “Bizim çözüm önerilerimiz bunlardır, yol haritamız, şunlardır desin. Kısa, orta ve uzun vadede şunları yapacağız desin. Ama ortada bir çözüm yok, bir müktesebat yok. Varsa yoksa, muhalefete çatmak, BDP’ye saldırmak, gazetecileri azarlamak, sanatçıları terslemek, bu ülkenin aydınlarına, demokratlarına laf yetiştirmek, hatta AKP’nin kendi içinden çıkan farklı sesleri bile susturmak. Yapılan bunlar.”
Kışanak’tan dokunulmazlıklar için hodri meydan!
Dokunulmazlık tartışmalarına değinen Kışanak, “Hodri meydan dokunulmazlığın ötesinde bir şey öneriyoruz. Gelin halkın vekilleri geri çağırmasını sağlayan düzenlemeyi yapalım. Halkımızın kararına razıyız. Gelin yarın yapalım. İstiyorlarsa değil dokunulmazlık yarın milletvekilliğini bırakalım. Halkımız kimi istiyorsa onu yerimize getirsin. Demokrasinin birinci dersi halkın verdiği yetkiyi sadece halkın alacağıdır. Halkın verdiği yetkiyi almak isterseniz halkın yetkisini gasp etmektir. Bunun adı da faşizmdir. Bunu isteyen varsa yoluna devam etsin bizim yolumuz çözüm ve umutları büyütme yoludur. Daha Roboski’nin hesabını vermeden BDP’nin dokunulmazlığını tartışmaya açmak tam bir aymazlıktır” dedi. HPG’lilerin cenazelerine yapılan polis müdahalelerini eleştiren Kışanak, halkın vergisi ile cenazelere su sıkıldığını söyledi. Kışanak, müdahale fotoğraflarını göstererek, “Bu vicdanların sona erdiğinin fotoğrafıdır” dedi.
Öte yandan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak'ın konuşmaya başlamasıyla Başbakan Erdoğan'ın Genel Kurulu terk ettiği, konuşma bitince de yerine geri döndüğü görüldü. DİHA
Güncelleme Tarihi: 10 Aralık 2012, 17:26
‘Hükümet BDP’nin susmasını istiyor’
TBMM’de bütçe görüşmelerinde BDP grubu adına konuşan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, dokunulmazlık tartışmalarına ilişkin, “Hodri meydan dokunulmazlığın ötesinde bir şey öneriyoruz. Gelin halkın vekilleri geri çağırmasını sağlayan düzenlemeyi yapalım. Halkımız isterse değil dokunulmazlık yarın milletvekilliğini bırakalım” dedi.
SIRADAKİ HABER