Labirentlerimize Uyanıyoruz

Göğü, yağmur taşıyan bulutlarla dolu olsa da, o bulutların üstünü ışıkla örtenlerdendi.

Labirentlerimize Uyanıyoruz
ALİYA DÜŞÜNMEZ- YÜKSEKOVA GÜNCEL

O ışığın harının, kalbinde değilde gözlerinde tutuşturulduğunu anlamak için, incelikli bir bakışa ve onu kalbinizde duyumsadığınız bir özene ihtiyaç vardı.

Esmerliğinin yanına iliştirdiği gülümsemesi ile kalbindeki kederlere giden bütün yolların girişini kapatmıştı. Ama gülüşünü dolandığınızda, bir şekilde dolanmayı başardığınızda… İçinde büyümüş dağları, içinde derinleşmiş uçurumları görürdünüz.

Öyle ki sorular üşüşür kafanıza. Ama yanıtı, ince uzun kirpikli göz kapaklarının üstünüze kapanışı olur çoğu zaman. Yüzünde bir gülümseme yayılır ama başka anlamlar içeren bir gülümsemedir bu…

İnsanım, insandan sakınmamı, sakındıklarımı hoş gör diye fısıldayan, biraz mahcup, biraz… Birazları çok işte…

 Kederimiz hazinemizdir bizim. Çok dolambaçlı yolların ardına özenle gizleriz. Oraya ulaşmayı kahırdan saymayacak kadar berrak bir şefkate ancak açabileceğimizi öğrendik. Hayatın kalbimize kazıdığı, ağır öğretilerden biri oldu bu.

Hiç kaybetmemiş, hiç yanılmamış, hiç yanıltılmamış, hiç duvara toslamamışız gibi bir ifadeyi taşımayı biliriz. Yüzümüzün sadece bizi ağrıtan ama karşımızdakine yansımayan detaylarında…

Birbirimizin çıkmazlarını idare edip giden insanlara dönüştüğümüzü görüyor ve bu seyirci olma halinden çıkamayışımızın hüznünü yaşıyorum.

Bir fotoğraf çekilmek istiyoruz ikimizin olduğu. Her şeyi bir yana bırakıp gülümsüyoruz. Sonradan, tekrar tekrar fotoğrafta onun gözlerindeki ifadelerin arkasında olanları düşünürken, buluyorum kendimi. Bakışlarına yansımış mı, yakalandığı bir an mı bu diye… Ama hayır gerçekten kalbimizi hikayemizden kurtarabildiğimiz bir anımıza denk getirebilmişiz.

Biz hikayelerinin ve kederlerinin üstüne rengarenk elbiseler giyinen kadınlarız. Çıkmazlarımız da giyiniktir bizim.. Örteriz, öreriz ve örteriz. Mutlaka tutturuz bir yaranın üstünü örtebileceğimiz deseni… Gülüşlerimizde, ince ince nakışlar var. İyi seyredin bizleri.

Dalından yaprağına kadar birbirine tutunan fideleriz. Teselli cümlelerini birbirine köprü eden, birbirinin kederine incitmeden yürüyebilenleriz.

Ama bazen kuracağınız her cümle, ifade edeceğiniz her sözcüğün, kalbinize ve ruhunuza bir zincir olarak dolanacağını sezersiniz. Susup kalmak olur, gözlerinizin önündeki manzaranın size buyruğu. Öyle bakakalıyorum bende ona.

Yaralarına değmeden, çıkmazlarına çıkar olacak bir sözcük buluncaya dek, onlara gözümü kapatarak, kalbime kanıyorum.

Şakalarımızla, gülüşlerimizle birbirimize kendi içimizdeki birçok şeyi unutturuyoruz. Arkadaşlığımızda dinleniyoruz.

Gün bitimlerinde birbirimizin uzağına düşüyoruz. Geceleri de girdaplarımıza, çıkmazlarımıza, nefessizliklerimize… Uyuyoruz diyemem, daha çok sızıyoruz. En azından onun da öyle olduğunu varsayıyorum. Kendim gibi, kalbimin benzeri…

Gecenin içine karanlık saklıyoruz. Karanlığın dağlarını, geceleri tırmanıyoruz. Saatler sabaha daha erken kavuşsun diye. Yorulunca ölüyoruz, sabaha yeniden diriliyoruz. Çok dirilmeler diyarındayız.

Yeniden labirentlerimize uyanıyoruz. Gün, farklı bir cümle kurduracak mı, esmer masumiyetinin ellerinden, bir büyüğü olarak tutabilecek ve içinde dolanan kederleri azaltacak, cümleler kurabilecek miyim! Merak ve umut…

Bir de bitmez tükenmez iyimserliğim… İyi ki var diyorum, yüzündeki perdeyi sevdiğim haldaşım. 

Güncelleme Tarihi: 05 Kasım 2015, 22:26
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER