Ölülerimizle gömün bizi….!

Ölümle başlamam beni ve hepinizi ürpertmiş olabilir. Ama ne yazık ki bizim gerçekliğimizdir. İlk yazımda bunları söylemek yerine yaşamın güzelliklerinden bahsetmek isterdim. Ama ne yazık ki bulunduğumuz coğrafya buna izin vermiyor. Ana erkil topluluğu bıraktığımız günden beri savaşlarla katliamlarla tutuklamalarla uyuduk ve uyandırıldık.

Ölülerimizle gömün bizi….!
MAHİR DEVRİM KILIÇ - YÜKSEKOVA GÜNCEL

 Ölümle başlamam beni ve hepinizi ürpertmiş olabilir. Ama ne yazık ki bizim gerçekliğimizdir. İlk yazımda bunları söylemek yerine yaşamın güzelliklerinden bahsetmek isterdim. Ama ne yazık ki bulunduğumuz coğrafya buna izin vermiyor. Ana erkil topluluğu bıraktığımız günden beri savaşlarla katliamlarla tutuklamalarla uyuduk ve uyandırıldık.

 

        En son hukukun barışın temsilcisi Tahir Elçi'nin faili belli güçler tarafından katledişi ve eşinin son mısraları… ‘yurt dışı yasağın kalktı diyordu artık özgürsün Tahir Elçi’. Özgür olabilmek için ölmek mi gerekir! Yaşayanların susması mı gerekir? Tahir Elçi'nin ölümü bireysel temelde olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu suikastın Türkiye de ve Kürt bölgelerinde, özgürlüğü barışı hukuk temelinde bir yaşamı savunan herkese yapılan bir saldırı ve uyarı olmuştur. 



Tahir Elçi'nin 'PKK terör örgütü değildir' söylemi Türkiye de derin yapıların korkmasına ve Türkiye de soru işaretlerine neden olmuştur. Ve bu sebepten dolayı bunun önüne geçebilmek için ölümüne karar verilmiştir bu güçler tarafından. Evet, bunu sorgulamak gerekir. Çok uzağa gitmemize gerek yok 2000’lerde derin güçlerin yeşil sermayeye yakınlığını görmemiz yeterlidir. Özgürlük güçlerine karşı verebilecekleri soykırım baskı tutuklamaları sezebilmişizdir. Verilerle yansıtmamız mümkündür. Ama acılara sayısal açıdan bakmak doğru olmadığına inanıyorum. Sonuçları Roboski, Suruç, Ankara katliamlarında, sokağa çıkma yasaklarında gençlerimizin panzerlere bağlanıp sürüklenmesinden, genç kadınlarımızın çıplak bedenlerinin teşhir edilmesinden, ölü çocuklarımızın bedenlerinin çürümemesi için konulan buz dolaplarından ve nice insanlık dışı muameleye kısa sürede şahit olan ve gözleri kör kulakları sağır bir toplum haline geldik. Cellâdımızın yüzüne tüküreceğimiz yerine cellâdımıza âşık olan bir nesil yaratmaya çalışıyoruz. Buna dur deme zamanı gelmiştir. 

 

      Bu yazımda sadece vicdan muhasebesi yapalabirmiyiz onu sormak istiyorum. Çocuklarını toprağa gömen anne babaların yaşadığı bir dünyada hepimizin ne kadar huzurlu yaşadığını merak ediyorum.. Bizim önemseyeceğimiz dünya dışında bize gaddarca sunulan dünyayı kabullenmemizin ne kadar ahlaklı olduğunu sorgulamamız gerekir. Ve sorgulamanın sonucu ne yapabileceğimiz üzerine bireysel toplumsal kararlar almamız gerekiyor. Ateş düştüğü yeri yakar düşüncesinden kopup ateş yarın hepimizin evine düşer düşüncesinde olmamız inancındayım. Ateşi firavunun elinde alıp firavunların evine düşürmesinin zamanı geldiğine inanmamız gerekir.

 

     Bu temelde kasım ayının yeniden diriliş olduğunu hatırlatarak yeniden dirilişin neferleri olma yolunda yol almamız gerektiğine inanıyorum. Annelerin çocuklarının yolcu ettiği bir dünya olmaması dileğiyle selam saygılar.

Güncelleme Tarihi: 01 Aralık 2015, 16:30
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER