Yüzeysellik Çağı

Herkesin yalnız kalmaya acil ihtiyacı var. Birbirimizin yüzüne bakarken bile ne zaman yalnız bırakılacağımızı bağırıyoruz artık.

Yüzeysellik Çağı
 Herkesin yalnız kalmaya acil ihtiyacı var. Birbirimizin yüzüne bakarken bile ne zaman yalnız bırakılacağımızı bağırıyoruz artık.
İnternette, akıllı telefonlarda bekleyenlerimiz var çünkü. Yanıbaşımızda bizimle aynı gerçeği paylaşan insanlardan kesinlikle daha önemliler. Onların sevinçlerinden de, kederlerinden de daha önemli.

Artık aynı kanepede oturuyoruz, gözlerimiz birbirine bakıyor gibi ama aklımız ve ruhumuz birbirimizin çok uzağında. Mimiklerimizi temsil eden şekilciklerin çıkardığı uzun yolculuklarda.

İnsan, insandan uzaklaşıyor! insan, insanı makineler de arıyor. Gerçek sorunlarımızda da yalnızlığımızla başbaşa kalıyoruz çünkü makinenin öte yanındakilerin erişim ve içtenlik mesafesinin çok ötesindeyiz. 

Yücelttiğimiz değerlerimizde, hızlı bir değişim var. Hangi yönde bu değişim!

İçeriğin yerini biçim, erdemlerin yerini ekonomik güç alıyor. Belki yüzlerce yıldır süren bir sürecin zirvesine ulaşıyoruz artık. Çünkü " Ye kürküm ye" bugünlerde doğmadı. Çok eski zamanlarda da gidişatı gözlemleyip, buna inceden dikkat çekme kaygısını güdenlerin olduğunu görüyoruz. Ama o zamanlar bu kadar belirginleştirecek kanallar, görünür kılacak araçlar yetersizdi. Buna ragmen fark edilmiş.
O zaman insanınn bilinci gerçeklerinin dokusunu taşıyordu. Aynı hal üzre olanlar ortak bir bilinci paylaşıyorlardı ve birbirlerini o çerçevede önemsiyorlardı. Şimdi kendinden kopukluk, gerçek çevresinden kopukluk derinleşiyor. Kendilerini unutmak için, uçurumlardan büyük bir arzuyla bırakıyor insanlar kendilerini. İçinde bulundukları gerçeği hatırlatan herşeyden de ölesiye korkuyorlar. Korkuyorlar çünkü bu kurgunun bozulması demek, tasarladıkları kendilerinin yıkılması demek!

Bireyleşme ile yüzleşmemizin hikayesindeki aksaklıkları da eklemeliyiz bu tesbitlerimize. Varoluş sürecimiz tamamen geleneksel değerlere dayalı, vefalar, özveriler, ortak hayallere ve çözümlere tutunma iken, hiç bir ara geçiş planlama sorumluluğu gostermeksizin artık bireyim ve kendi hayatımı yaşarım diyoruz. Peki bizim varoluşumuzda bize inandıkları için sürekli kendinden fedakarlık edenler? Onlar sadece kullanılmış birer basamak mı! Onlar neden sizin bu ani dönüşümünüze saygı duysunlar? Öyle ya en başından bu özelliklerinizi öne çıkarsanız belki yerinizde sayacaksınızdır ve varoluşunuz bir hayalden öteye geçemeyecektir. 

Çünkü o insanların kendilerinden ödün vermek pahasına size destek olmak için nedenleri olmayacaktır. Çevrelerindeki insanların fedakarlığının olmadığı çok az varoluş hikayesine tanıklık edebiliyoruz. Herkesin doğasındaki bir kötülükten böyle olduğuna inanmıyorum. Yeni değerlerle karşılaştıklarında, süreci; eski ile yeni arasında ele almalarından ve bu ikileme sıkışıp kalmalarından kaynaklı görüyorum. Eskiden yeniye geçişi planlama ve geçmişle bugün arasındaki sorumlulukları doğru tanımlama sorumluluğunu duymamalarından veya farkındalık eksikliğinden kaynaklı görüyorum.
Bu durumlar çağımız insanın incelikten uzaklaşma serüveninden birkaç örnek. İnsan, insanı anlamaktan uzaklaşıyor. Değerli olmayı küçümsüyor. Ruhu erdemlerden yoksunlaştıkça, bencilleşiyor. Bağlarını zedeliyor ve ucubeleşen bir topluluğun üreticisi oluyor. Ama ürettiğinden de mutsuzluk duyuyor.

Bu çirkinleştiren döngü kaderimiz değil. İhtiyaçlarımız nasıl şikayetlerimizde saklı ise, çözümlerimizde aynı biçimde bizde saklıdır. Yeter ki kendi doğamızı doğru anlayalım ve dünyamızı önemseyelim.

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba.

Sağlık sorunlarım nedeniyle uzak kaldım ancak şimdilerde birşeyler yazacak ve sizlerle paylaşacak kadar iyi hissetmeye başladım.

Güncelleme Tarihi: 26 Ekim 2016, 08:48
YORUM EKLE
YORUMLAR
cahit yiğit
cahit yiğit - 8 yıl Önce

i̇nsanlığın içinde bulunduğu durumu çok güzel özetlemişsiniz...

Sadrettin  GÜVENER
Sadrettin GÜVENER - 8 yıl Önce

Tekrar aramıza hoş geldiniz...

SIRADAKİ HABER