"Bu bir son değil, bir başlangıçtır"

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın KCK yetkililerine ulaştırılmak için kaleme aldığı ikinci mektubu Kandil'e ulaştırmak için Federal Kürdistan Bölgesi'ne gelen heyette yer alan BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Kandil'den gelecek olan mektubu aldıktan sonra Ankara'ya geçeceklerini söyledi.

 Kandil'in AKP hükümetinin geçmiş pratiklerinden kaynaklı olarak kaygılı olduğunu söyleyen Demirtaş, Akil İnsanlar Komisyonu'nun rolleri ve misyonlarına ilişkin de bir çerçeve belirledi.

İmralı'da PKK lideri Abdullah Öcalan ile 2 kez görüşen ve Öcalan'ın mektuplarını da KCK'li yetkililere ulaştırmak için iki kezdir Kandil'e giden BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, İmralı ve Kandil'deki izlenimlerinin yanı sıra devam eden görüşmelere ve bu süreçte karşılıklı atılan adımlara ilişkin DİHA'nın sorularını yanıtladı. 

* Türkiye'deki tartışmalar biraz bu geri çekilmeye takılıp kaldı. Oysa Öcalan çok daha kapsamlı bir çalışmadan söz ediyordu. Öcalan, hem KCK'den hem de hükümetten bu dönemde nasıl adımlar atmasını istiyor? 

Sayın Öcalan'ın Newroz'da yayınlanan mesajı paragraf paragraf, satır satır okunması halinde aslında nasıl bir süreç öngördüğü çok iyi anlaşılır. Şu an Sayın Öcalan taktik bir hamle olarak silah meselesini tartışmıyor. Şunu söylüyor Sayın Öcalan; 'Biz artık demokratik siyaset aşamasına kesin olarak geldik.' Şimdi silahlı mücadeleden demokratik siyaset aşamasına geçişin tabii ki bazı usulleri, yöntemleri olacak. Bu usul ve yöntemlerin yerine getirilmesi konusunda, hem hükümetten, hem de KCK yetkililerinden beklentileri var. Bunları da biliyorsunuz, tartışıldı, konuşuluyor. Parlamento'da komisyon kurulması, Akil İnsanlar, geri çekilme olacaksa eğer bunun güvenlikli bir şekilde gerçekleşmesi, provokasyonların önlenmesi, geri çekilme olduktan sonra Kandil bölgesinde hava saldırılarının ve operasyonların durması, bütün bunların usul ve yöntemleri var. Fakat bu asıl demokratik siyasete geçişin başlangıcıdır. Bu çözümün kendisi değildir. Çözüme doğru giden yolda, bir önemli değişikliktir sadece. Evet Türkiye kamuoyu şu anda sadece silah meselesini tartışıyor, ki Kürt sorunu dediğimiz şey, silahla ilgili bir konu değil. Özgürlüklerle ilgili bir konu. Şimdi eğer silah devreden çıkıyorsa ve Sayın Öcalan bu konuda cesur bir yaklaşım içine giriyorsa, tabii ki hükümetin de demokratik siyasetin kanallarını açma konusunda en az Sayın Öcalan kadar cesur adımlar atması gerekir. Bunlar bir pazarlık neticesinde ulaşılmış sonuçlar falan değil, böyle anlaşılmasın bir defa. Çünkü Sayın Öcalan İmralı'da bir pazarlık yürütmüyor, bir müzakere yürütüyor. Yani bir süreç işletmeye çalışıyor. Biz de siyasetçiler olarak Sayın Öcalan'ın merkezinde olduğu sürece müzakere sürecine destek olmaya, önünü açmaya çalışıyoruz. 

"Bu bir son değil, bir başlangıçtır" 

Hiç kimse şöyle düşünmemelidir; 'İmralı'da bütün konular tek tek konuşulup çözülecek, tek tek bütün meseleler hal olacak, müzakere tümüyle orada kesin çözümle sonuçlanacak gibi kimse düşünmesin. Sayın Öcalan'ın bir rolü var, bir misyonu var, Önderlik rolü var, kendisi bu öncülük ve önderlik rolünü oynayarak şu anda sürecin önünü açıyor. Demokratik siyasetin önünü açıyor. Ama sonrası yani demokratik siyasetle ilgili adımların atılması hükümetin görevidir. Her şeyi Sayın Öcalan'ın çözeceğini beklemek yanılgı olur, sadece sorumluluk ve yük Sayın Öcalan'dadır demek haksızlık olur. Yine Newroz'daki bir mektuptaki bir cümleye özellikle herkesin dikkat etmesi lazım. Sayın Öcalan 'Bu çağrım bir sonu ifade etmiyor, bir başlangıcı ifade ediyor' şeklinde bir cümlesi vardır. 'Bu bir son değil, bir başlangıçtır' yani demokratik siyasetin, mücadelenin başlangıcıdır diyor. Ve bundan sonra eğer hak ve özgürlükler konusunda ilerleme olacaksa, bu yine demokratik siyasi mücadeleyle olacaktır. Yoksa AKP Kürtlerin bütün taleplerini kendi eliyle, işte birkaç ay içerisinde getirip Meclis'te kabul edecek ve bütün talepleri anayasal-yasal güvence altına alacak, bunu kendiliğinden yapacak gibi düşünmek rehavet olur, yanlışlık olur. AKP elbette ki demokratik siyaset yapmanın önündeki engelleri kaldırmak zorundadır, bunu yapmak zorundadır ama gerisi halkın işidir. Halkın görevidir. Mücadelenin verilmesiyle, güçlenmesiyle bağlantılı bir şeydir. 

* Sizin Kandil'e bu ikinci gidişiniz. Bir önceki açıklamanızda Kandil'in kaygılarından söz etmiştiniz. Geçen seferle kıyasladığınızda kaygılarda belli bir artış veya bir azalma gözlemlediniz mi? 

Bir defa KCK yetkilileri ve KCK Yürütme Kurulu Sayın Öcalan'a sonsuz bir bağlılık ve güven duyuyor. Bu konuda bir tereddüt yok. Yani öyle 'Kandil'de Öcalan'ı dinleyenler var, dinlemeyenler var, efendim arkasında olanlar var, olmayanlar' gibi yaklaşımların tamamı spekülatiftir. Biz Kandil'de yaptığımız temaslarda, görüşmelerde, Sayın Öcalan'ın arkasında olmayan, bırakın yöneticiyi, tek bir gerilla bile görmedik. Böyle bir tartışma asla yok, bunun herkes tarafından net bilinmesi lazım. İkincisi kaygılar, hükümetin bugüne kadarki politikalarının yarattığı güvensizlikle ilgilidir. Kaygıların temel gerekçesi, nedeni budur. Yoksa Sayın Öcalan'a güvensizlik, İmralı'da devam eden müzakerelere inançsızlık söz konusu değil. Ama hükümetin İmralı'daki tartışmalara ve İmralı'daki konuşmalara ne kadar bağlı kalacağı, bunları hayata geçirme konusunda ne kadar istekli olacağı konusunda kaygılar var tabii. Şimdi bu kaygılar da çok haksız değildir. Zaten İmralı'da yürüyen müzakerelerde dediğim gibi bütün başlıklara, Kürt sorununun bütün unsurlarına dair bir mutabakata falan varılmış değil. Ama en azından demokratik siyasetin önünün açılacağı ve devletin AKP hükümetinin, silahlar sonrasında silah meselesi çözüldükten sonra, demokratikleşme konusunda atacağı, atması gereken adımlara dair bir tereddüt var. Bununla birlikte tasfiye operasyonlarının içeride ve dışarıda devam edip etmeyeceği konusunda net bir güvence ve güven hissetmiyorlar hükümete karşı. Bunlar tabii kendi tartıştıkları konular. Fakat bütün bu kaygılarla birlikte sürece dair müthiş bir bağlılık var, sürece dair müthiş bir destek de var. 

* Bu süreçte bir de Akil İnsanlar listesi açıklandı. Siz hem BDP olarak hem de Kandil'deki gözlemlerinizden bu listeyi nasıl buldunuz ve bu Akil İnsanlar Komisyonu'na biçilen misyon sizce nasıl olmalı? Sayın Öcalan bu komisyona nasıl bir misyon biçiyor?

Akil İnsanlar Komisyonu aslında bütün bu sürecin başından sonuna kadar, yani çözüme kadar, bu süreci gözlemleyecek, süreçte olası tıkanıklıklara müdahale edecek, olası provokasyonlara karşı girişimlerde bulunacak, tarafların bu süreçte sürecin ruhuna aykırı davranışlarına karşı durabilecek, bununla birlikte toplumsal desteği, kamusal desteği, ahlaki vicdani çerçevede arttırabilecek bir rolünün, misyonunun olması lazım. Bunların hepsi akil insanların aslında misyonu, rolü. Sayın Öcalan bu şekilde tarif etmişti. Ama şimdi oluşan bu komisyon, biraz bütün bu görevlerin içinde belki de sadece bir tanesi için dizayn edilmiş bir komisyon gibi duruyor. O da nedir? Halkı bu konuda bilgilendirmek, halkı aydınlatmak, sürece halk desteğini arttırmak. Bu işin tek bir boyutudur. Fakat bu boyutu da yerine getirme konusunda bir hata var. Halkı 'Terörün sonlanması için ikna etme görevi' gibi bir tartışma yürütülüyor ki, bu başlı başına meselenin anlaşılmadığının bir göstergesidir. Eğer bu Akil İnsanlar Komisyonu halkı ikna edecekse, bir defa ikna olması gereken Kürt halkı değil, bugüne kadar Kürtlerin de hakkının olabileceğini, bir türlü benimseyemeyen çevrelerdir. Ve öyle görünüyor ki, bu komisyonun üyesi olan bazı kişiler bile daha Kürtlerin hakları konusunda ikna değildir. Kendisi ikna olmayan biri, bir Kürdün bir Türk kadar hakka sahip olması gerektiğini, halka nasıl anlatacak, doğrusu bunu merak ediyoruz. O yüzden Akil İnsanlar Komisyonu'nun oluşum şekli, isimler ve görev konusu noktasında ciddi sıkıntılar var. Ama bu komisyonun kurulmuş olması önemlidir. Kandil'deki yöneticiler de, Sayın Öcalan da biz de bu komisyonun kurulmuş olmasını önemsedik. Şimdi bu komisyonun doğru çalışması, sürece doğru katkı sunması biraz artık önümüzdeki tartışmalarla da gelişebilecek, derinleşebilecek şeylerdir. Öyle görünüyor ki bu komisyon kendi içinde çok uyumlu çalışamayacak, belki komisyondan kopmalar olacak, belki komisyondan bazı isimler süreç içerisinde değişecek. Ama bu komisyonun dağılmaması lazım. Bunun korunması lazım. Doğru bir şekilde rolünü oynayabilecek pozisyona gelmesi için mücadele etmemiz, çaba sarf etmemiz lazım. 

* Bu komisyondaki isimlere ilişkin olarak isabetli bir seçim yapılmış mı?

Hayır, bizim de bu konuda çok sayıda önerimiz vardı. 100'den fazla öneri yaptık biz komisyon için. Eksiklikler var şüphesiz. Olması gereken çevreler ve olması gereken isimler vardı. Bunlar komisyona alınmamış. Olmaması gereken isimler var, komisyona alınmış bazıları. Ama yine de komisyonu tümden reddeden, komisyonu tümden hiçleştiren bir yaklaşım içerisinde olmadık biz hiçbir zaman. 

* Benzer bir komisyonun Meclis'te kurulması gündemde, öyle tartışılıyor. Bu komisyonun misyonu ne olacak, bir çerçeve var mı? 

Bu komisyon da, işte Akil İnsanların yaptığı çalışmaya benzer ama daha resmi düzeyde bazı girişimlerde bulunması lazım. Yani eğer geri çekilme olacaksa, bunun nezaretini, gözlemini yapması lazım. Geri çekilmenin güvenlik içerisinde sağlanması için tedbirler önermesi lazım. Olası provokasyon, çatışma, gerilim durumlarında derhal müdahale etmesi lazım, taraflara, ilgili çevrelere, yetkililere uyarılarda bulunması lazım. Bir de sürecin sağlıklı işlemesi için atılması gereken adımları Parlamento'ya önermesi lazım bu komisyonun. Çünkü bir Araştırma Komisyonu. Hangi yasal değişiklikler yapılabilir, hangi idari tedbirler alınabilir. Ve bu süreçten sonra da silah meselesi bir aşamaya geldikten sonra da, demokratikleşme konusunda da bu komisyonun önermeler yapması lazım. Bu komisyonun görevi sadece şekli olarak kurulup yerinde oturması değildir. Bütün konu başlıklarına dair, silahtan özgürlüklere, anayasadan yasaya kadar sürecin nasıl işlemesi, neler yapılması gerektiği hususlarında Parlamento'ya öneriler yapması gereken bir komisyondur. Yine sadece Parlamento'ya değil, bütün taraflara tasfiyelerde bulunması gereken bir komisyondur. Komisyonun rolü önemlidir tabii ki. Bunun da kurulmuş olmasını biz değerli buluyoruz, ya da kurulma girişimini değerli buluyoruz. 

* Bu süreç gelişirken, rahatsız olan bazı kesimler var; İran gibi, Irak'ta Maliki hükümeti gibi. Bunların yaklaşımını nasıl görüyorsunuz? 

Olabilir tabii, olacaktır da. Yani herkes bu süreçten memnun olacak diye düşünmemek lazım. Süreçten rahatsız olanlar olabilir. Ama Kürtler şuna dikkat etmeli, yani Kürtler kimseyi karşısına alarak ya da başkalarıyla düşmanlık yaparak barış geliştiremezler. Kürtler İran'la da, Maliki ile de bir çatışma, bir düşmanlık pozisyonuna gelmeyecektir. Çünkü Kürtlerin buralara karşı bir düşmanca siyaseti yoktur. Dolayısıyla o çevrelerin de Kürtlere karşı düşmanlık yapmaması lazım. Kürt siyaseti de bu konuda çok dengeli bir politika yürütüyor zaten, biz bunu da görüyoruz. Bu dengeli siyasetin etrafındaki bütün devletlere ve halklara düşmanlık yaratmadan, karşılıklı bir çatışma ve gerilim pozisyonuna girmeden bu süreci yürütebilmesi lazım. Çünkü Kürtlerin kendi geleceğini kaderini belirleme hususunda bir dertleri var. Kürtlerin derdi, şununla bununla çatışmak, savaşmak değil, hak ve özgürlüklerine kavuşmaktır. Bunun siyasetini yapmak Kürdün hakkıdır. Bunun diplomasisini yürütmek Kürdün hakkıdır. Bütün devletlere, halklara hak olan bu siyaseti Kürtler kendisi de yapıyor ve elbette ki yapmaya devam ederler. Ama bütün bunlara rağmen, sürece dair provokasyonlar olabilir, bu ihtimal dahilindedir. Bu tür şeylere çok takılmadan, süreci ilerletmekte Sayın Öcalan'ın arkasında durmakta kesinlikle fayda var diye düşünüyoruz. 

* Son olarak şunu sormak istiyorum, Kandil'de de bir görüşme yaptınız. Kandil'i de yakından gördünüz. Bu sürecin gelişeceğine dair umutlu musunuz? Bu umudu Kandil'de de gördünüz mü? 

Süreç hızlı bir şekilde ilerliyor. Yani tıkanıklıklar olabilir, bazı krizler yaşanabilir. Bazen yavaşlama olabilir, bazen gerileme olabilir; ama süreç ilerliyor. Sayın Öcalan bu süreci ilerletme konusunda çok kararlıdır. Dolayısıyla onun bu konudaki iradesini zayıflatacak bir duruş içerisinde hiç kimse olmaz, hiçbirimiz olmayız. Sayın Öcalan'ın bu konudaki kararlığı ve sürece destek sunma, barışı gerçekleştirme konusundaki kararlılığı devam ettiği müddetçe, bizim hepimizin bu sürece destek sunması gerekir ki süreç başarıya ulaşabilsin. Bizler hiçbir zaman umudumuzu yitirmedik. Umutluyuz ve bu defaki müzakere süreci öncekilerden çok daha gerçekçidir. Çok daha ayakları yere basan bir süreçtir ve bu süreç ilerledikçe belki daha şeffaf tartışmalar yürütülecektir. 

Ama hiç kimse, hiçbir Kürt şöyle düşünmemelidir; yani bu iş olmuş bitmiş, işte pazarlıklar bitmiş, işte alınacaklar alınmış, verilecekler verilmiş gibi düşünmemelidir. Çünkü bu bir pazarlık süreci değil, bir mücadele sürecidir. Demokratik siyasal mücadele aşamasına geçiş olacaktır. Ve bu geçiş sırasında elbette ki hükümet bazı adımlar atmak durumundadır. Demokratik siyasetin önünü açacak adımlar ve şu anda Kürtler Türkiye'de demokratik siyaset yapamıyorlar, bir yürüyüş bile yapamıyorlar. Bir slogan bile on yıllarca hapis cezasıyla karşı karşıya kalınabiliyor. Medya da özgür değildir. Parlamento da özgür değildir. Yüzlerce, binlerce fezleke var. Binlerce siyasi tutuklu var. Şimdi bütün bu konularda mesafe katedilmezse, demokratik siyaset kanallarının açık olduğunu söylemek mümkün değil. İşte sürecin ilerlemesi biraz bunlara bağlıdır. Yoksa Sayın Öcalan üzerine düşeni yaptı, yapıyor. KCK üzerine düşeni yaptı, yapıyor. BDP üzerine düşeni yaptı, yapıyor. Şimdi süreç devam edecek mi etmeyecek mi? Adım atma sırası hükümete gelmiş. Hükümet bu adımları atmazsa, hükümete bu adımları attırmak için mücadele etmek gerekecek. Vazgeçmek değil, mücadele etmek gerekecek. Demokratik mücadeleyi yükseltmek gerekecek. Hükümet bütün bu ilerlemeyi sağlamaması, karşılıklı adımları geliştirmemesi durumunda, halkın güçlü bir tepkisiyle karşılaşacağını bilmelidir. Kürt halkı bunu hissettirmelidir. Biz eğer örgütlü duruşumuzu korursak, Kürtler olarak birbirimize sahip çıkma, güvenme, inanma pozisyonumuzu korursak hükümetin bu adımları atması da kolay olacaktır. Ama dediğim gibi öyle bir kandırma, bir aldatma, hükümetin basit oyunlarına gelme gibi bir durum Kürtlerin kaygısı olmamalıdır. Yani Kürt siyasetçileri ve Kürt Halk Önderi bu konuda defalarca en kritik dönemlerden başarıyla geçmiş. Kimse ucuz tartışmalara bakmamalıdır. Kürt hareketi çocuk değil, elma şekeri ile kandırılabilecek bir hareket de değildir. Herkes bunu bilsin. Her şeyden önce halk kendine güvensin. Halk kendine inansın. Yani hükümet bizi siyasetçileri kandırabilir, halkı kandırabilir mi? Halkı aldatabilir mi? Yani halk iradi olarak örgütlü, güçlü olduktan sonra hiç kimse o halkı yenemez, artık Kürtlerin bir yenilmezlik duygusu vardır. Ve bize kazandıracak olan şey budur. Herkesin buna inanması, buna güvenmesi lazım. Ve tabii ki, öncüsüne, önderliğine, hareketine, partisine bağlılığını her platformda ortaya koyması lazım ki, hep birlikte bu süreci başarıyla yürütebilelim.

* Kandil'e ulaştırdığınız mektubun cevabını bekleyecek misiniz?

Evet muhtemelen bu bir iki gün içerisinde mektubun cevabı gelmiş olacak. Ya bize ulaşacak Hewler'e, ya da biz tekrar Kandil'e gidip mektubun cevabını alacağız. Daha sonra Ankara'ya geçeceğiz. DİHA

Güncelleme Tarihi: 08 Nisan 2013, 09:15
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER