Şemdinli’nin “Kasım” çilesi

Şemdinli; Son iki yıldır Kasım ayları hep felaketle anılan şehir. Şimdi kendisini yorgun bir son baharın kollarına bırakan Şemdinli"de yeni bir kasım ayına daha merhaba dedik. Sanki yine bir felaket olacakmış gibi bekliyor herkesler. Şemdinlililer artık kasımın uğursuzluğuna inanıyor.

 

Nasıl inanmasın ki bakın 9 Kasım 2005 meşhur Şemdinli olayları kaybedilen iki insan. Günlerce sürüp giden gerginlik. Geriye kalan tek şey tatsız bir şöhret Şemdinli adına. Bu olaylardan tam bir yıl sonrası; 5 Kasım 2006 sel felaketi Şemdinli"nin diğer yarısı ve körpecik üç canı aldı. Felaketin üstünden tam bir yıl geçti. Ama Şemdinlililer hala çamur deryası yollarda yürüyor. Yeni köprü yapılıyor diye her şeyi sineye çekiyor nazlı Şemdinli…

 

Dünyanın hiç birinde bir köprü yapılırken bir halk bu kadar perişan edilmemiştir. Öğrencisi, yaşlısı, genci; herkes bu köprünün çilesini çekiyor. Düşünün ki koca bir şehirde karşıya geçmek için çamur birikintilerinin ve harabelerin ardından geçmek zorundasınız. Üstelik biri ilköğretim diğeri lise iki okulun öğrencileri ve öğretmenleri her gün bu çileyi yaşamak zorunda. Ama her şey o köprünün bitmesi için yani “Beklenen gün gelecekse çekişen çile..” sözü misali. Ne var ki sabırlıdır Şemdinlililer. Sabırla o günü beklemekteler.

 

Geçen çarşıda kulak misafiri oldum yaşlıca bir adam “ Bu köprü bir bitsin kurban keseceğim” dedi. Kendisi belki ne kadar büyük bir ihmalin kurbanı olduğunun farkında değil. Evet kurban kesmeye gerek yok. Kanımca zaten yeteri kadar kurbanı var bu şehrin. Şemdinli ihmalin kurbanı. Birkaç gün içinde kocaman binaların dikildiği, büyük projelerin hızlıca hayat bulduğu bir devirde bir köprü yapılamadı Şemdinli"ye tam bir yıl boyunca. Tam bir yıl geçti.

 

Bence artık o köprü bitse bile herkes bu mahrumiyeti öylesine kanıksadı ki artık o köprüde yürümek istemeyecektir. Basın açıklamaları, haberler söylenen onca söz bitirmedi bu mağduriyeti. Sonra vatandaş kendisini bu hazin ve hüzünlü sonbaharın ve bitmeyen çilesinin kollarına bırakıverdi usulca.

 

Kanıksadık, alıştık artık çamurun, lağım sularının içinden yürümeye. Hiçbir yetkiliye hiçbir şekilde seslenmiyoruz artık. Seslensek ne çare. Sağır sultanın duyduğunu duyamayanların yetkisi de yetmez gayri bu çilenin bitmesine. Uzun söze ne hacet. Yol yok, Su yok daha nasıl söylesek.

YORUM EKLE