'İlk aşamanın sonuna gelindi'
'İlk aşamanın sonuna gelindi'
Ortadoğu mezhepler temelinde kutuplaşma ve çatışmalara boğulmuşken Kürt halkının bu kutuplaşmalarda yer almadan, halkların özgürlüğü ve demokratik çizgi ekseninde üçüncü bir çizginin oluşmasını sağladığını belirten DTK Eş Genel Başkanı Aysel Tuğluk, sürekliliği sağlamadan çözümün dayatıcısı olamayacaklarını kaydetti.
'AKP tüm bölgede en prestijsiz dönemini yaşadı'
Ortadoğu'da rol oynamak isterken AKP'nin tüm ülkeyi adeta yangın yerine dönüştürdüğünü vurgulayan Tuğluk, şunları söyledi: "Böylece AKP tüm bölgede en prestijsiz dönemini yaşadı. Fakat sonuçta çatışmaların çözüm getirmediği, çözümün ancak siyasal olabileceği görüldü ve müzakere yöntemi devreye girdi. Her şeyden önce önemle belirtmek gerekir ki; çatışmaların, akan kanın durması ve tarafların bu konuda hassasiyet göstermesi memnuniyet verici olmuştur. Sürecin ilerleyebilmesi ve kalıcı barışa dönüşebilmesi için konferansımız bir rol sahibidir. Ve bu rolünü tanımlayarak sürece müdahil olabilecektir. Bulunduğumuz yerin tanımı Kürdistani cephedir. Bu anlamda devletten taleplerimiz olacaktır; fakat 30 yılı aşkın bir süredir çatışmaların tarafı olan PKK'den de beklentilerimizi dile getirmek konferansımızın önemli bir gündemidir." Bu konferansın hem Türkiye'de birlik ve çözüm arayışlarını ortaya koyması, hem de dört parça da demokratik uluslaşma ve ittifak isteminin, özleminin çağrısı olması itibariyle ayrı bir önem taşıdığının altını çizen Tuğluk, konferansın tüm Ortadoğu'daki halklar arasında birlik mesajını da taşıdığını vurguladı.
'Kürt halkı üçüncü bir güç merkezi oluşmasını sağladı'
Tuğluk, "Çünkü geldiğimiz aşama, artık tüm halkların birlikte demokratik kurtuluşunu sağlayacağı bir aşamadır. Kürdistan'dan yükselen halkların birliği ve demokratik çözüm zihniyetinin buna öncülük edecek, ilham oluşturacak güçte olduğuna inanıyoruz" dedi. Tuğluk, Ortadoğu'nun mezhepler temelinde kutuplaşma ve çatışmalara boğulmuşken Kürt halkının bu kutuplaşmalarda yer almadan, halkların özgürlüğü ve demokratik çizgi ekseninde yürüttüğü mücadele ile üçüncü bir güç merkezi ve üçüncü bir çizginin oluşmasını sağladığını söyledi. "Ne bölge devletleri ve onların kışkırttığı mezhep kutuplaşmalarında ne de küresel güçlerin dayatıcılığında halkların çıkarı ve geleceği bulunamaz" diyen Tuğluk, "Buna karşın üçüncü seçenek demokrasi cephesini oluşturmaktı. Ve halkımız yaşadığı her alanda diğer halklarla, dinlerle, mezheplerle ortaklaşmayı esas alarak kendi politik hattını geliştirmeyi bildi" dedi. Türkiye'de gelişen sürecin ise, yüzyıllardır çözümünü bulamayan Kürt sorununun 21. yüzyılın ilk çeyreğinde kalıcı çözüme kavuşmasının olanaklarını doğurduğunu kaydeden Tuğluk, "Türk devletinin en azından müzakere masasında olması ve çatışmalı sürecin durması yönünde bir irade göstermiş olması da önemlidir. Ve teşvik edilmelidir. Fakat sürecin hızla çözüme evrilmemesi bağrında birçok riski de taşımaktadır" diye konuştu.
'İlk aşamanın sonuna gelindi'
Sürecin en önemli gelişmelerinden birisinin de HPG'lilerin sınır dışına çekilmesi olduğunu vurgulayan Tuğluk, şunları dile getirdi: "AKP hükümetinin geri çekilmede gösterdiği hassasiyeti, demokratik adımların atılmasında göstermediğini, hatta karakol ve baraj yapımlarına hız vererek, sürecin istismarcısı olma yolunda ilerlediğini kaygıyla izlenmekteyiz. Her şeyin belirleyicisi olma mantığını aşamayan AKP hükümeti Gezi Parkı eylemlerinde olduğu gibi halkın demokratik ve haklı tepkisine yol açmıştır. Gerekli değişim ve dönüşümü sağlamamanın sonuçlarının nereye varacağını bu eylemler göstermiştir." Tuğluk, Kürt hareketinin ortaya koyduğu yol haritasının ilk aşamasının sonuna doğru gelindiğinin altını çizerek, "Hatta denilebilinir ki, birinci aşama Kürtler açısından tamamlanmıştır. Daha da önemlisi bundan sonra ne olacağıdır? Anayasal bir çözüm süreci gelişecekse bunda halklarımızın rolü ve talepleri ne olacak? Nasıl bir strateji izlenecektir? Demokratik siyasal mücadeledeki yerimiz ve rolümüz kadar iç ittifakımız da bir o kadar önemlidir" dedi.
'Kürdistani tüm güçlerin birlik zamanıdır'
Çözüm sürecinin doğal bir mecrada seyretmesinin önüne birçok engelin çıkabileceğini de belirten Tuğluk, "Dolayısıyla hem sürecin sağlıklı yürütülmesini sağlamanın, hem de bundan sonra Kürdistan adına ortak bir görüşle, ittifak sağlayarak demokratik mücadeleyi geliştirmenin sorumluluğunu hep birlikte üstlenmenin zamanı gelmiştir. Haklı olarak kıvancını duyduğumuz, halkımızın ulusal bilinç ve iradeye kavuşması karşısında hiçbir parti, grup, aile, aşiret çıkarlarının daha önde olamayacağı; temel ulusal çıkarlarda buluşularak sürecin aktif öznesi haline gelinebileceğine dair iddia ve inancımızı bir kez daha vurguluyoruz ki, zaman Kürdistani tüm güçlerin birlik zamanıdır. Zamanın ruhuna uygun hareket ederek bunu başarmalıyız. Tarihin, halklarımızın ve tüm Kürdistan şehitlerinin ertelenemez emri budur" dedi.
'Ortak mücadele yöntemlerini belirlemek de konferansımızın önemli gündemidir'
Konferansın çözüm sürecinden beklentileri, Kürtlerin ulusal haklarını hangi koşullarda güvence altına alabileceğini ve anayasal taleplerini tartışarak, bir yol haritasını ortaya çıkması gerektiğini söyleyen Tuğluk, "Ulusal demokratik hakların tanınmaması durumunda izlenecek ortak mücadele yöntemlerini belirlemek de konferansımızın önemli bir gündemidir" dedi. Tuğluk, demokratik, siyasal mücadelenin başat hale geldiği bu süreçte, Kürt halkının ve diğer halkların, dil, kültür ve kimlik haklarının bir bütün olarak tanınması ve anayasal düzeyde kabul görmesi için koşulların her zamankinden elverişli olduğunu belirtti. Bunu sağlayacak olan gücün de en başta örgütlü ulusal duruş olacağını da sözlerine ekleyen Tuğluk, şunları ifade etti: "Demokratik ulusal birlik, hangi siyasi partiden, hangi örgütsel yapıdan, hangi düşünce ve inançtan olursa olsun Kürdistani renklerin tümünün birliğini ifade etmektedir" diyen Tuğluk, "Kürdistan tarihinin ve ekosisteminin tüm değerlerini sahiplenmek; kültür ve direniş değerleri kadar ekolojisini, ekonomisini ve demokratik öz yönetim hakkını yaşamsallaştırmak için ulusal tavrımızı ortaya koymanın zamanıdır."
'Sürecin ruhuna uygun bir hareket tarzını yakalamak durumundayız'
Sürecin temel aktörlerinin çatışan taraflar olmasına rağmen, barış ve çözümün, tüm tarafların katılımını zorunlu kıldığının altını çizen Tuğluk, "Bu anlamda gerçekleştireceğimiz konferans hepimizin yeni sürece katılımı açısından önemli bir zemin oluşturmaktadır. Fakat ulusal birlik esprisinin sadece konjönktürel bir algı üzerinden geliştirilemeyeceğinin, stratejik bir önemle ele alınması ve sürekli ilerletilmesi gereken bir süreç işi olduğunun altını önemle çizmek istiyoruz. Zaten gelişen yeni süreç de dar bir konjönktürden kaynaklanmayıp stratejik bir yönelimle başlamıştır. 21. yüzyılın gereklerine ve sürecin ruhuna uygun bir hareket tarzını yakalamak durumundayız. Bunun için değişime açık olmak kadar değişimi devlet yapısına dayatmak durumundayız. Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan hedefini sağlamak için gerekli olan demokratik, ulusal irade ve örgütlülüğe sahip olduğumuza inanıyoruz. Bu durum kendi başına büyük bir değişim gücünü oluşturmaktayken, konferans iradesi sürecin en kapsayıcı ve iddialı yaklaşımıyla, Avrupa ve diğer alanlarda gerçekleştirilen birlik ve çözüm konferanslarının tamamlayıcısı olacak ve bir bütünlük ortaya çıkaracaktır" diye belirtti.
'Sürekliliği sağlamadan çözümün dayatıcısı olamayız'
Tartışmalarla ortaya çıkacak olan sonuçların konferans yapısıyla sınırlı kalmaması ve tüm toplumda taşırılıp, ulaşılan kararlılık düzeyinin pratik takipçiliğinin de yapılmasının hayati önem taşıdığını dile getiren Tuğluk, "Bunun için demokratik çözüm sağlanana kadar konferansımız süreklilik kazanabilir. Sürekliliği sağlamadan çözümün dayatıcısı olamayız; rolümüzü tanımlarken birliğin, barışın, demokrasinin ve çözümün tarafı ve güvencesi olduğumuzu özenle vurgulamamız gerektiğine inanıyoruz" dedi. DİHA