Düğünlerimizin Sosyolojik Arka Planı-4 (Yuvarlak Masa)

Düğünlerimizin Sosyolojik Arka Planı-4 (Yuvarlak Masa)

TAHİR DUMAN/YAZDI

Yazar Tahir Duman 'Düğünlerimizin Sosyolojik Arka Planı-4 (Yuvarlak Masa)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.

YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:

Düğün yazılarını kaleme almaya başladıktan sonra içimde tarif edemediğim bir sıkıntı büyümeye başladı. Her yazıda, her satırda içimi kemiren o huzursuzluk daha da derinleşti. İç sesim sık sık fısıldıyor: “Nereden bulaştın bu işe?” Son iki haftadır ne zaman yazmak istesem, parmaklarım klavyede donup kalıyor. Cümleler bir türlü akmıyor, düşünceler darmadağın. Çünkü nereden başlasam, hangi kapıyı aralasam, elim hep bir derde, bir sızının üstüne gidiyor. Anlatmak istediklerim neşeyle, umutla dolu olması gerekirken; yazdıklarım, her defasında yorgun bir toplumun, kırgın hayallerin, ezici masrafların yankısı oluyor. Sanki düğünler artık bir sevinç değil, sessiz bir çığlığın şekil değiştirmiş hali gibi. İşte bu yüzden son iki haftadır kelimeler beni terk ediyor; ben yazmaya değil, susmaya meylediyorum.

Bu karamsarlık ve melankoli hali gerçekten bana mı ait, yoksa toplumun hal-i pürmelali mi üzerime sinmiş, bilemiyorum. Bu sorunun cevabını ararken son iki haftadır kendimi rastgele düğün salonlarına giderken buldum. Modern ve süslü olan salonların içine süzüldüm sessizce. Işıl ışıl lambaların altında, gösterişli süslemelerin çevresine dizilmiş yuvarlak masalara baktım uzun uzun. O masaların etrafında oturan yüzlerce insanı gözlemledim; kimisi telefonuna gömülmüş, kimisi ilgisiz, kimisi düğün halayını izlemeye dalmış, kimisi sadece orada olması gerektiği için orada… Şıklığın ve kalabalığın ortasında tuhaf bir yalnızlık vardı. İnsanların çoğunluğu burada olmaktan hiç mutlu değil gibiydiler. O yuvarlak halkalar birleştirici olmaktan çok, bireylerin kendi içine çekildiği bir çember gibiydi. Neşe ve coşku görüntüsü altında ağır bir yorgunluk, bir bıkkınlık hissi dolaşıyordu salonların içinde. Belki de karamsarlık sadece bana ait değil; toplumsal bir yansımanın aynasında kendi ruh hâlimi seyrediyordum.

Çevremizde yaşayan hemen herkes, neredeyse her hafta bir ya da birkaç düğüne davetlidir. Bu şehirden herhangi biri evine gelen düğün kartlarını biriktirse, yalnızca bir düğün sezonunda onlarca farklı kişiden davet aldığını fark eder. Bu, artık bir istisna değil, sıradan bir hayat rutinine dönüşmüş durumda. Ancak günümüzün ağır ekonomik koşullarında, zamanını, işini, hatta aile düzenini bir kenara bırakıp bu düğünlere gitmek zorunda kalmak insanları yormaya başladı. Bir yandan ulaşım masrafı, bir yandan takı baskısı, bir yandan sosyal görünme zorunluluğu… Düğüne gitmek, bir mutluluğa ortak olma hali değil; adeta toplumsal bir yükümlülük, yerine getirilmesi gereken zorunlu bir görev gibi. İnsanlar gitmek istemedikleri yerlere gitmek, görmek istemedikleri yüzlere gülümsemek, harcamak istemedikleri parayı harcamak zorunda kalıyor. Bu da düğünlerin neşesini değil, yükünü artırıyor.

Düğün esnasında tanıdık tanımadık kiminle sohbet etsem, hemen herkesin ortak bir şikayeti var: gereksiz masraflar. Konu dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyor. Ne düğün sahibi memnun bu işten, ne davetliler, ne de uzaktan yakından katılan misafirler... Herkes bu gösterişli törenlerin altında ezilen ailelerden, borç yüküyle evlenen gençlerden, sırf gelenekler öyle diyor diye yapılan abartılı harcamalardan yakınıyor. Herkes bu düzenin yanlış olduğunu biliyor ama kimse ilk adımı atmıyor. Çünkü değişim, çoğu zaman tek başına mümkün olmuyor. Böylece herkes içten içe rahatsız olsa da dışarıdan her şey yolundaymış gibi yapmaya devam ediyor. Düğünler sevinç değil, adeta sabır sınavına dönüşüyor.

Yuvarlak masaların etrafında şekillenen düğünlerimiz, toplumumuzu adeta çembersel bir ritüelin esiri haline getirmiş durumda. Herkes, anlamını çoktan yitirmiş bu gösterişli törenleri tekrar etmek zorunda hissediyor kendini. Ne geleneğin ruhu ne de samimiyetin izi kalmış bu düğünlerde; sadece görsel bir tekrar, maddi bir yarış ve biçimsel bir taklit var. Yuvarlak masalar etrafında oturan misafirler, aslında bir döngünün içinde dönüp duruyorlar: Borçla yapılan düğünler, karşılaştırmalarla şekillenen beklentiler ve toplum baskısıyla sürdürülen bir gösteri. Düğün, iki insanın hayatını birleştirdiği sade ve anlamlı bir başlangıç olmaktan çıkmış, herkesin aynı boş çemberde dönmek zorunda kaldığı bir mecburiyet haline gelmiş.

Artık hepimizin birçok konuda daha cesur olma zamanı gelmiştir. Zira etrafımızı saran bu çemberler, sadece hareket alanımızı değil, düşünce dünyamızı da kuşatmış durumda. Toplum, kalıplarla örülmüş bir döngünün içine hapsolmuş; herkes aynı şeyleri yapmak zorunda hissediyor kendini. Gelenek adı altında sürdürülen bu tekrarlardan çoğumuz memnun değiliz ama yine de susuyor, boyun eğiyoruz. Oysa bir kişi bile bu çemberin dışına çıkmayı başarırsa, bu zincirin halkaları birer birer kırılmaya başlayacaktır. Cesaret bulaşıcıdır; dayatılan kalıpların dışında da bir hayatın mümkün olduğunu gören insanlar, kendi yolunu çizmeye daha istekli hale gelecektir. Unutmayalım ki her büyük değişim, bir kişinin sessizliği bozmasıyla başlar.

Toplumumuzun kendi özünü bulacağı sade günlerde ve sade düğünlerde buluşmak dileğiyle haftaya devam edeceğiz...

Güncelleme Tarihi: 05 Temmuz 2025, 12:01
YORUM EKLE
YORUMLAR
Hikmet Kına
Hikmet Kına - 2 hafta Önce

Sevgili Tahir hocam merhaba, ben yazını okurken; evet, aynen öyle, maalesef, keşke olmasaydı, nerede vs diyerek haykırarak okudum. Sevgili hocam yıllardır gelenek adı altında yapılan düğünler ve taziyeler maalesef geçmişten gelen kültürümüzün yansıması değildir.Bazı aşiretlerin, kapital gücü olan kişilerin ve ailelerin reklam, şov ve güç gösterisi haline geldi. Bize gelenek diye sundukları aslında dışarıdan çeşitli süslemeler ve yeni eklentiler yaparak yaptıkları tamamen bir gösterişten başka bir şey değildir.Dar gelirli aileleri ve gençleri çeşitli maddi zorluklara sürükleyen, rencide eden renkli ve yüksek egolu birer tiyatro oyunudur.
Bölgemizde sözü geçen aklı selim insanların ve değerli büyüklerimizin ivedi olarak devreye girip bir an önce bu tiyatroya son vermeleri gerekir.
Son söz;
Mütevazi olalım abartı yapmayalım, gerçek geleneklerimize dönelim.
Azı yarar çoğu zarar.
Sevgilerimle...

SIRADAKİ HABER